semra @ sivildusunce.com
1980’lerde dış ticaret rejiminin liberalleşmesinden sonra Türkiye’de bavul ticareti yapılmaya başlandı. Bavul ticaretiyle yolcu beraberinde eşya getirir ve bu eşyalar dış ticaret rejimine tabi olmazdı. Bu sayede isteyen herkesin resmi ithalatçı veya ihracatçı olmayı gerektirmeden yapılabilen, çoğunlukla kayıt dışı nitelik taşıyan bir ticaret biçimi idi.
Yıllar içerisinde bavul ticareti evrildi; yerini gazetecilerin hükumete getirdiği bavul muhbirliğine bıraktı. Durum böyle olunca da gazeteciler devlet ajanı, gazeteler de gizli kasa görevini gördü. Bu sayede bavul muhbirliği yapanlar kazançlı çıkarak ve alkışlandı, evraklarda yazılı isimler ise haklı haksız demeden hapsin yolunu tuttu...
Yıllar içerisinde Türkiye’de taşların nasıl yer değiştiğini görmemiz için yukarıdaki örnek çok dikkat çekicidir. Zira bugün aynı bavulu taşıyan gazeteci geçmişte evrak verdiği hükümeti indirme planı olarak MGK’nın arşivindeki bir belgeyi halka arz etti. Bu arzı endam neticesinde halkın yıllardır büyük bir umutla beklediği çözüm süreci gölgelendi. Aylardır devam eden barış havası ve Diyarbekir buluşması gerçekleşirken halkın dikkatleri böylece bir başka yöne çevrildi.
Belgenin bugün ortaya çıkarılması oldukça manidar. Çözüm süreci, yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi…vs gibi konular ülke gündeminde iken ‘’dershanelerin kapatılması’’ bahane edilerek malum gazete ve televizyon kanallarının hükumete yönelik birer şantaj aracı olarak kullanılması ‘’akıllı insanların’’ durup düşünmesi gereken bir konu. Ülkede demokrasi adına birçok adım atıldı/atılıyor, bu her şeyin düzeldiği ve yapılacak olanların bittiği anlamına elbette gelmiyor lakin din kisvesi adı altında bir Cemaatin ve uzantılarının can sıkıcı söylem ve eylemlerde bulunması hiçte hoş karşılanacak bir hadise değil.
Taraf Gazetesinin manşetinde patlak veren MGK belgesine cevaben Başbakan Erdoğan’ın yaptığı tehditkâr konuşmanın akabinde Fethullah Gülen’in geri adım atması ile cemaat ve Ak Parti çevresinde sular ‘’bir süreliğine’’ durulmuş gibi gözükse de bu durum fırtına öncesi sessizlikten başka bir şey değil. Zira Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından yapılan yazılı basın açıklamasında deklare edilen ‘’kaset’’ uyarısı büyük bir kesim tarafından düpedüz ‘’şantaj’’ olarak algılandı.
Şu bir gerçek ki Ak Parti halkın vesayetini tek başına iktidar olarak aldı. Cemaat ve uzantısı her ne kadar iktidarı yıpratmaya çalışsa da halk buna itibar etmeyecektir. Gel gelelim Cemaat merkezli bir siyasi partinin kurulması Ak Parti’ye bir alternatif gibi düşünülse de, seçmen nezdinde partiden ziyade Tayyip Erdoğan’ın liderliği siyaset üstü bir önderlik gibi kabul gördü. Görünen o ki Cemaat siyasi bir parti kursa dahi kısa vadede başarılı olamayacak.
Yerel seçimleri o tarafa bırakın, Cumhurbaşkanlığı seçilene kadar daha nelere şahit olacağız Allah bilir!