semra @ sivildusunce.com

Papa 14. Leo’nun, MS 325 yılında İmparator I. Konstantinos’un liderliğinde toplanan 1. İznik Konsili’nin 1700. yılı münasebetiyle Türkiye ziyareti, sadece diplomatik bir temas değil; tarihin derinliklerinden yükselen bir çağrışım, antik bir hafızanın bugüne dokunuşu anlamını taşıyor.

İznik Konsili, Hristiyanlığın kaderini belirlemekle kalmamış, aynı zamanda Roma’nın geleceğine dair yeni hesapların yapıldığı bir kırılma noktası olmuştur. Bugün yaşananlar da sanki o büyük kırılmanın gölgesinin yeniden dünyaya düştüğünü fısıldayan bir eşik niteliğinde.


Konstantin ve Milano Fermanı: Bir İmparatorluğun Yön Arayışı

MS 313 yılında Konstantinos, kendi imparatorluğunun yüzyıllardır en büyük düşmanı olarak gördüğü Hristiyanlığı, Milano Fermanı ile resmen tanıdı.
(*Milano Fermanı: Roma İmparatorluğu içinde Hristiyanlara ibadet özgürlüğü tanıyan ve dini baskıları kaldıran hukuki düzenleme.)

Ancak Konstantin’in o dönemde hâlâ pagan kimliğini koruduğunu biliyoruz. Bu çelişki, zihinlerde şu soruları sormamıza neden oluyor:

İmparator gerçekten Hristiyanlığı mı benimsedi, yoksa pagan mirasını maskelemek için mi kullandı?

Roma’nın elit zümresinin Mitraizmin ezoterik sırlarına hâkim “gizli bir yapılanma” içinde olduğu iddiası, Konstantin’in bu dini hamlelerini bambaşka bir ışık altında okumamıza neden oluyor. Bu düşünceye göre amaç, imparatorluğun eski pagan inancını Hristiyanlığın içine ustaca yerleştirerek en kılcal ağlarına kadar nüfuz edip onu görünmez bir Truva atına dönüştürmekti.

Mitra'nın sembolik yılan figürünün, Medusa anlatısıyla birlikte antik kültürdeki yerini koruması da bu tezlerin beslendiği mitolojik damarların sadece bir örneğidir.


Mitra’nın Sessiz Sızışı: Bir İnancın İkinci Hayatı

Mitraizm inancını benimseyen imparatorluğun, Hristiyanlık karşısında yenemeyeceği bir mücadele verdiğini anladığında taktik değiştirdiği iddia edilir.
Savaş meydanında kaybedilen güç, zayıflayan imparatorluk, dinin kılcal damarlarına sızarak geri kazanılmaya çalışıldı. Tıpkı modern çağda FETÖ’nün devlet yapısına sızma stratejisi izlediği gibi.

Bu bakış açısına göre Milano Fermanı ve ardından gelen İznik Konsili sadece dini tartışmaların yürütüldüğü toplantılar değil; aynı zamanda Roma’nın geleceğini pagan maskesi altında yeniden kurgulayan hamleler olarak tasvir etmek komplo teorisi olmaz.

Konstantin, önce fermanla özgürlükleri ilan etti, ardından 323’te mutlak gücü ele geçirip imparatorluğun yapısını yeniden dizayn etti ve nihayet 330’da Konstantinopolis’i, yani bugünkü İstanbul’u, Doğu Roma’nın başkenti yaptı.

Roma’nın yıkılmadığını, sadece biçim değiştirdiğini düşünecek olursak, bu süreç “Yeni Roma”nın ilk ayak sesleriydi.


İnançların Kapıştığı Coğrafya: Doğu ile Batı’nın Kesiştiği Merkez

Hristiyanlık yayılırken pagan gelenekleri tamamen silip süpürmedi; bilakis, bazılarına göre bu geleneklerle karışarak yeni bir forma büründü. Yahudi nüfusun ekonomik ağırlığı, paganların kültürel hakimiyeti ve Hristiyanların hızla büyüyen toplumsal tabanı… Tüm bunlar Roma’nın iç dinamiğini sürekli bir kaynama halinde tuttu.

Bugün hâlâ kullanılan Roma rakamları bile, Roma’nın ruhunun çağlar boyunca sessizce yaşamaya devam ettiğinin göstergesi değil de nedir?

Ve şimdi aynı coğrafyada, bu tarihsel gerilim yeniden sahne aldığı ülkede tüm kartlar yeniden karılıyor: Türkiye

İznik’teki konsilin gölgesiyle İstanbul’un tarihsel mirası birleşirken, diğer tarafta Diyarbakır Zerzevan Kalesi’nde ortaya çıkarılan Mithras tapınağı…
Bu üçgenin merkezinde Türkiye’nin duruyor olması bir tesadüf mü?


Papa’nın Ziyareti: Yeni Haçlı Seferleri'nin Başlangıç Noktası mı?

Papa’nın ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmış olması sıradan bir ziyaret değil, Hristiyan ve pagan geleneğin yeniden birleşme çabası şeklinde okunabilir zira Papa 2. Urbanus, tam da Papa 14. Leo’nun Türkiye ziyaretine denk gelen tarihte, 27 Kasım 1095 yılında Clermont Konsili esnasında başta din adamları olmak üzere büyük bir halk kitlesine konuşma yaptı. Bu konuşmasında Avrupa’daki tüm Hristiyanları, tıpkı Yahudi inancındaki “kutsal toprak” mitinde olduğu gibi Müslümanlara karşı savaşa çağırarak “kutsal toprakları” geri almaları konusunda savaşa davet etti. Bu çağrı ile Haçlı Seferleri başladı ve en nihayetinde 200 sene devam eden savaş başladı. Sonuç olarak, Haçlı Seferleri’nin yıkımı yüzbinlerce Müslüman, Hristiyan ve Yahudi’nin ölmesi ile büyük bir yıkıma sebebiyet verdi. Dolayısı ile 14. Leo’nun Türkiye ziyareti olarak 27 Kasım tarihini seçmesi çok iyi kurgulanmış bir sürecin başlangıcı niteliğindedir.

Papa’nın Ortodoks dünyasını İstanbul’a çekme hamlesi, Rusya’dan Orta Doğu’ya kadar geniş bir coğrafyanın tek merkez altında toplanması fikrini güçlendiriyor.

Bu perspektife göre kurulmak istenen düzen: Tekli düzen!
Tek merkez, tek inanç, tek yönetim, tek ekonomik sistem.

Türkiye’nin bu tabloda merkez seçilmesi ise tarihi mirasıyla açıklanıyor: Doğu Roma ile Batı Roma'nın buluştuğu eşsiz bir kavşak…

Sufizmin Yükselişi ve Kültürel Dizayn

Bugün sinemadan reklama, sosyal medyadan popüler kültüre kadar pek çok alanda Sufi ritüellerinin görünürlüğü artarak devam ediyor. Bu durumu, İslam’ın merkezi olan Kur’an ve sünnetin gölgede bırakılarak bilinçli bir şekilde yeni bir maneviyat kurgusunun inşa edilme çabası olarak okuyabiliriz.

Aynı anda Batı’da Vatikan merkezli yeni bir Hristiyan düzeni, İstanbul eksenli modern bir Roma yapılanması inşa ediliyor. Avrupa Birliği çatısı altında kurulan düzenli bir ordu, birliğin niteliğini oluşturan ortak bir anayasa inşa edilemedi lakin Papa’nın Türkiye ziyareti ile birlikte kurulacak yeni bir Haçlı Seferleri için bu süreç hızlandırılabilir.

Dünyanın kültürel ve dini anlamda büyük bir yeniden dizayna doğru ilerlediği düşüncesi işte tam burada şekilleniyor.


Eşiğe Gelirken

Bugün medya, sosyal ağlar ve popüler kültür toplumun dikkatini farklı yönlere çekerken, perde arkasında finans, siyaset, sağlık, ekonomi ve eğitim alanlarında yeni bir düzen tesis ediliyor.

Önümüzdeki yıl, özellikle Türkiye’nin bu denklemdeki konumu açısından kritik bir yol ayrımı olacağa benziyor.
Sorular çok fakat ekran flu: Dünya nereye gidiyor? Roma gerçekten hiç yıkılmadı mı? Yeni bir düzen sessizce kuruluyor olabilir mi?

Tüm bu soruların cevaplarını belki de çok yakında, tarihin yeni kırılma noktasında… Bunu hep birlikte göreceğiz.

 

Selam ve selametle...