semra @ sivildusunce.com

''Rab'' dedi anannem; ''insanların yazgısını önce alınlarına yazmış. Yazgının önüne geçerek değiştirmeye çalışan insanlar olduğunu görünce de herkesin kaderini kulağının arkasına yazmış. Kimse görmesin, kaderini bilemesin diye.''
İnsanların doğduğu, yaşadığı, Aşık olduğu, evlendiği, çocuklarına isim verdiği topraklar kaderinin aynasıdır.
Bugün takvim yaprağında doğum günüm olduğu yazıyordu.
Eylül kadınıydım.
İyi ki Eylülde doğmuşum.
Kim bilir belki başka bir ayda doğmuş olsaydım bu kadar mutlu olamazdım.
Öyle ya; bağ bozumu ayı.
Kara üzümlerin toplanıp şıra yapıldığı, güzel kızların ayakları altında çiğnenerek pekmez olduğu salkımlı üzümlerin ayı.
Da Vinci'nin tuvalinden çıkan renklerle Roma Kiliselerini Kardinalleri şaşırtacak güzellikte resme boyaması gibi, tabiat ana da her renkte marifetli dokunuşlarıyla doğayı yeniden şekillendirişine beni de ekliyor.
Bir gün sarıya, ertesi gün turuncuya ve bir ikindi vakti griye boyuyor Tabiat ana beni.
Ve yağan yağmurlar bütün renkleri siliyor ertesi güne kadar tıpkı bir silgi marifetiyle.
Eylül’ün Yağmur çisesiyim 
Yaprakların sarardığı, yağmurların inceden inceye yağmaya başladığı Eylül ayı.
Sonbaharın bu ilk ayında yeryüzü ne kadar renkliyse ben de o kadar renkliyim işte.
Sabah güneşin ışıklarıyla parlak beyaz, öğlen bulutlarla engin mavi, ikindide yağmur çiseleri ile kızıl bir gökyüzü...
Hiçbir mevsimde hayatın bütün renklerini bu kadar güzel ve ahenkli göremezsiniz.
Her biri kendi içinde özenle işlenmiş birer porselen gibidir. Kırmızıyı turuncuyla, sarıyı yeşille, kahverengiyi haki ile dans ederken görürsünüz.
Aşk dolu Eylül ayı. 
Eylül ayında sonbahar; türlü renklerle dokulu tül gibi uçuşan ipekten bir kumaştır .
Bu ipekli kumaştan dilediği rengi giyinerek dans eder peri kızları.
Peri kızlarının kıkırdayışlarını duyarsınız çatlayan narların tanelerinde...
Dillerinden incirin balı dökülür, ellerinde defneyaprakları, sepetlerinde sararmış ayvaları bulursunuz.
Yeşiller, kahverengiler, kırmızılar, griler, sarılar ve bin bir renkteki doğanın renk cümbüşüne kapılıp gidersiniz.
Sahrada kaybolan Mecnun, kayıplarda yok olan Leyla oluverir bir anda toprak.
Ferhat dağı delerek su getirir taşların arasından ve Şirin nazenin elleri ile içer bu cennet şarabından.
Kerem bir kez görmek için sevdiğinin yüzünü, Aslı'yı gördüğünde bütün dişlerinin çekilmesine razı gelir ve Aslı bir anda Kerem'in Aşkından küle döner...
Ateştir sonbahar yanabilene ve anlayabilene...
İki Eylül Tanesi
Peri kızları; uçuşan ipekten elbiselerinin içerisinde, hüzünlü bir vedaya hazırlar fanileri.
Çünkü sonbahardan sonra bütün renkler sandukalara kaldırılacak ve bir dahaki seneye kadar itina ile saklanacak...
Şimdi bütün renklerin hazzına varmalıyız, tabiat ananın beğenimize sunduğu bu eşsiz büyünün efsununa kapılıp kaybolmalıyız sonsuzlukta.
Yaşımızın son demi gibi, ömrümüzün son balosu gibi, üflediğimiz son doğum günü mumu gibi sonlar yaşamalıyız.
Sonmuş gibi, solmuş gibi, sonsuz gibi sonbaharda hiçliğe varmalıyız...
Ben doğmasaydım hayatın renkleri eksik, yıldızların ışıkları sönük kalacaktı.
İyi ki doğmuşum ve iyi ki Eylül kadınıyım.