semra @ sivildusunce.com
1881’de doğan Mustafa Kemal’in annesi başörtülü Zübeyde Hanım, oğlunun ileride Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yeni bir devletin kurucu lideri olacağından bihaber idi... Daha sonra ünvanı Atatürk olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, başörtülü annesine ne saygıda ne de sevgide kusur etti…
Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp, 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ortada ne laiklik tanımı ne de kılık kıyafette sınırlama vardı. Hatta Atatürk, Cumhuriyetin kurulmasının ardından Hacı Bayramı Veli’nin türbesine giderek ‘sarıklı ve cübbeli’ Müslümanları da yanına alarak namaz kılmıştı…
Tüm bunlar olurken 1924’e kadar yanında kalarak hizmetinde bulunan akrabası Fikriye Hanım da çarşaf giyen ve türban takan, iyi okullarda okumuş, Yunanca ve Fransızca bilen, ud ve piyano çalan entelektüel bir kadındı. Atatürk’ün sevip saydığı başörtülü bir kadındır Fikriye Hanım.
***
Yeni Cumhuriyetin anayasasında ‘Devletin dini İslam’dır’’ tanımı, 1928’de kaldırıldı…
Atatürk’ün eşi Latife Hanım türbanlı ve iyi eğitim almış, bilgi birikimi ile Atatürk’ün en önemli hayat yoldaşı idi.
 1925’te erkeklerin şapka kullanması zorunlu halde getirilerek, kıyafetlerine de sınırlamalar yapılmış; din adamları dışındakilerin cübbe giyip sarık takmaları yasaklanmıştır. 1934’te din adamlarının sadece dini kıyafetlerini sadece ibadet yerinde giymelerine dair çıkarılan yasa ve bu yasanın gerekçesi ise şöyle açıklanmakta idi: ‘’Din ile devletin ayrılığını ve dini değerlerin devlet hayatı dışında sırf vicdani bir nitelikte kalıp memleketin devlet hayatında dinin hiçbir etkisi olmamasını, yani laiklik esasını devrimin ve rejimin ana ilkesi tanımış olan Cumhuriyet hükûmeti bu yolda attığı adımların doğal bir sonucu ve gereği olarak ruhanilerin dini kıyafetlerini ancak ayinler sırasında taşıyıp, ayinler dışında herhangi bir bireyin taşıyabileceği kıyafetlerde bulunması konusunu gerekli görmüştür.”
 Atatürk Devrimlerinin bir parçası olan kılık kıyafet yönetmeliğinde kadınlara yönelik Anayasal bir kısıtlama getirilmez iken, 1934’te yeni düzenlemeler gerçekleştirilerek çarşaf ve peçe takmaları yerel yönetimler tarafından yasaklanmıştır. İlk olarak Tirebolu belediyesi 1926’da aldığı kararla kadınların iki gün peçe takmaları halinde cezalandırılacakları ilan ederken, Trabzon Vilayet Meclisi ve Bodrum kent konseyi de benzet uygulamalarla kadınlara yönelik yasaklamaları uygulamaya koymuştur.
***
Kadınlar o tarihlerden bugüne büyük bir vakar ve özveriyle istedikleri gibi giyinip kuşanmanın, başörtüsü takıp çarşaf giyme özgürlüklerini savundular. Devletin baskıcı ve yıkıcı uygulamalarına aldırış etmeden, TBMM’nin ilk başörtülü Milletvekili olma gururunu Merve Kavakçı ile kutladılar. Okullarda en iyi dereceyi alarak mühendis, avukat, gazeteci, sosyolog ve siyasetçi gibi birçok dalda başarı elde ettiler. İkna odaları, okulda ve kamu kurumlarında başörtü yasakları dahi işe yaramadı; kadınlar haklı zaferlerini haklarını alarak kutladılar.
***
Erkek egemen sistem kadınların bedenleri üzerindeki tahakkümünü ‘açılmaları halinde uygar olacaklarını, aksi takdirde cahil kalmaya mahkum olduklarını’ salık verdikçe ve kadınların bir kısmı dahi bu ceberut sisteme alet olarak seslerini bu yönde yükseltseler de emellerine kısa süreli vakıf olabilmekten öteye gidemediler. Zira örtünmek her dinin ritüeli idi ve Müslüman bir kadın başörtüsü takmakla en insani hakkını kullanıyordu.
Cumhuriyet anayasasında erkeklerin kıyafetlerine sınırlama getirilirken hemen bu yasağa riayet ederek bu güne kadar süre gelen bir direniş göstermedikleri halde, İslam dini sanki sadece kadına kapanmayı emretmiş gibi bir intiba uyandırılmaya çalışılmıştır. Hatta Müslüman erkekler, kadınların örtünmeleri üzerine ahkam keserek nasıl örtünüp nasıl örtünmemeleri gerektiği hakkında ceberut sistemin ekmeğine yağ sürmekten geri durmadılar. Asıl maksat; her alanda başarı gösteren, kariyer yapan ve sisteme direnen kadınların başarısını tökezmek…
Hal böyle olunca başörtülülere duyulan rahatsızlık hat safhaya ulaştı; sadece İmam Hatip okullarıyla sınırlı kalmayıp artık ortaöğretim kurumlarına bağlı devlet okullarında da kız öğrenciler başörtülü olarak okuyabilecek.
***
Atatürk’ün annesi, eşi ve çevresinde sevdiği kadınlar bile başörtülü ve çarşaflıyken bile ne rahatsızlık duymuş ne de Hüseyin Aygün’ün sosyal medyada paylaştığı gibi ‘türbana hiç saygı duymadım’ demişti.
Kadınlara özel plaj dahi yapıldı. Başörtülü kadınlar cidden fazla oluyorlar artık!