hanifialir @ sivildusunce.com

            Dil konusunda yazmak çok zor bir şey, hele hele on yıllar ve yüzyıllarca yasaklanmış; yok edilmeye, asimile edilmeye çalışılmış; görmezden gelinen, sahip çıkılmayan, tehlike arz eden diller konusunda yazmak çok daha zor.

           Edebiyatçı değilim, dil bilimcisi değilim, tarihçi veya antropolog da değilim ama, İslam coğrafyasında ağırlıklı konuşulan 4 dili; Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçeyi birbirine yakın mertebede okur, yazar, konuşur; batı dillerinden de İngilizceyi okuyacak, araştıracak derecede bilen, bu 5 dilin eğitimini almış, içinde yaşamış  bir kişi olarak bu konuda yazma, söz söyleme gücü, haklılığı ve sorumluluğunu kendimde bulmaktayım.

             Bunu yaparken; tarihsel gerçekleri, bilimsel olguları ve ilmi hakikatleri göz önüne alarak bağımsız, doğru, objektif ve adil bir mühendis mantığı ile inceleme ve araştırma ruhuyla.

          Diller nasıl başladı? Niye farklı diller var? Kutsal dil var mı? Evrenselleşen imparatorluk dillerinin hikmeti ne? Her ülkenin bir resmi dilinin olması zorunlu mu? Ulus dilleri, Halk dilleri ne anlam ifade ediyor?  Ana dil neden önemli? Yasak koyanlar, zayıf oldukları için mi yoksa güçlü oldukları için mi yasak koyarlar? Gibi sorulara cevap bulmaya çalışacağız.

          Önce şunları tespit edelim. Dünyanın hiçbir kıtasında, bölgesinde, devletinde, ülkesinde homojen (küçük herhangi bir aşiret devleti hariç) bir etnik yapı olmadığı gibi, hiçbir dil de homojen, bütün kelime kökenleri sadece kendine ait, müstakil ve sade değildir. Çünkü İnsanoğlunun geçmişi ortaktır.

          Bütün medeniyetler, birbirlerini etkilemişler. Birbirlerinden almışlar ve birbirlerine vermişler. Örneğin; Akadlar, Sümerler ’den alıp vermiştir. Gutiler; Akadlardan alıp vermiş ve Medler’e yansıtmışlar. Medler de Guti, Lidya ve Asurlar’dan alıp Greklere; Persler üstünde de Mısır’a ve Babil’e yansımışlar vs.

           Diller, lehçeler birbirlerini etkilemişlerdir, birbirlerinden kelimeler almışlar. Kim önce bir şey icat edip isim vermiş ise genelde o kelime; dillerin çoğunda aynı şekilde kullanılmıştır. Tıp terimleri gibi; televizyon kelimesi, gibi; bu gün kullanılan bilişim, iletişim ve teknoloji terimleri gibi.

          Ayrıca; her dil zamanın teknolojisinden almıştır. Örneğin Kağnı arabalarında kullanılan aletlerin isimlerini başta yeni nesil olmak üzere çoğumuz bilmeyiz (kim biliyor?); ama, başka ülkelerde üretilen elektronik ve otomobil parçalarının çoğunu, üretildiği toplumun kullandığı dilden biliyoruz.

           Diller, yaşanan coğrafya ve iklimden etkilenmiştir. Örneğin karın olmadığı yerde kız çocuğunun ismi Berfin olabilir mi? Ya da sadece develerin olduğu coğrafyada Hazal veya Ceylan ismine rastlayabilir mi siniz?

           Ortak inanç sistemi, ticaret ve teknoloji ile aynı İmparatorluğa bağlı ortak değerler, insanlar arasında ortak dil ve kavramları oluşturmuştur. Yaşadığı coğrafya, iklim, bitki örtüsü, besleme kaynağı, dağı, denizi kendine özgü ayrı dil ve kavramlar meydana getirmiştir. Onun için bütün diller ve kültürler güzeldir, değerlidir. Hiç bir kültür diğerinden üstün değildir.

          Ama ne yazık; ırkçılık melaneti, daraltılmış milliyetçi kalıplar insanoğlunda, o Eşrefî Mahlukat ruhunu kirletip, hoşgörüyü, empati kurmayı, vicdanı ve adalet duygusunu kaldırıp düzmece tarih ve kalıplara bağlıyor.

DİLLER NASIL OLUŞTU? NEDEN FARKLI DİLLER VAR?

         SAPIENS’ın yazarı Yuval Hararî; meşhur kitabında BİLİŞSEL DEVRİM sürecinde ‘‘insanlar, önce karşıt güçlere (Diğer Canlılar, insan grupları) karşı kurgu kurup yada dedikodu yapıp, bunu kolektif bir bilince ve dile çevirerek ortak bir dil oluşturmuşlar’’, diyor. Kurânê Kerim’de ise

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ

‘’O´nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır’’, diyor.

          Yani; Dillerin farklılığı Allah’ın ayetlerindendir ve Adetullah’dır. Gökyüzü, yeryüzü nasıl hakikat ise hatta galaksimiz nasıl hakikat ise dillerin varlığı ve kabulü da o kadar hakikattir.

           Farklılığın sebebine gelince, SAPIENS’ın yazarı; ‘’Doğal koşullarda tipik bir şempanze grubu 20 ila 50 arası bireyden oluşur. Bir gruptaki şempanze sayısı arttıkça sosyal denge istikrarsızlaşır ve nihayetinde bir kırılma yaşanarak yeni bir grup oluşur. Zoologlar sadece birkaç kez 100 kişiden daha büyük gruplar gözlemlemişlerdir.’’ Gerçekten koyun sürü sayısı bile bellidir. Koyun sayısı çok fazla olursa ona göre birimlere ayrılır. Hiç ormanda 50 Aslanın bir orda dolaştığını görülmüş mudur? Doğanın kanunu, yani, Adetullah böyledir. Örneğin Kurânê Kerim’de :

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ

‘’Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır ‘’diyor.

     Her halde; dillerin ve renklerin farklılığın nedenlerini, bu iki ayetten, daha iyi anlatacak bir şey yoktur.