semra @ sivildusunce.com
1876 yılında gerçekleştirilen ilk seçimlerde çeşitliliğin hakim olduğu parlamento Meşrutiyetin ilanının yürürlüğe girmesi ile demokrasiye ilk adım atılmış oldu. Yürürlüğe konan Kanun-i Esasi adlı anayasa, Meclis-i Umumi adlı iki ayrı meclisten oluşan bir meclisin kurulmasıyla kabul edildi. Bu vesileyle ilk Parlamenter sisteme geçmemi neredeyse 138 yıl oldu.
O günden bu güne çok şey değişti zira Osmanlı Meclisinde kültürel çeşitlilik mevcut iken günümüz Meclisinde bunu söylemek ne yazık ki çok zor…
Hatırlayacağınız üzere 24. dönem parlamentosunda Mardin'den Milletvekili seçilen Süryani asıllı Erol Dora siyaset tarihinde bir ilk olmuş idi.  
Yenilenen AK Parti
Bugün AK Parti iktidarı kendi içinde yenilenme süreci yaşıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yönetimindeki AK Parti ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun önderliğindeki AK Parti arasındaki değişiklikler oldukça bariz bir biçimde görünüyor. Bu değişikliklerden en önemlisi hiç şüphesiz Ermeni asıllı yazar Etyen Mahçupyan’ın Başbakan Danışmanlığına getirilmesi idi. Hiç şüphe yok ki Mahçupyan’ın öngörüleri ve birikimi AK Parti iktidarına büyük kazanımlar sağlayacaktır. Kültürel ve etnik çeşitliliğin hakim olduğu ülkemizde merkezi temsiliyette yok denecek kadar az olan Milletvekili ve devlet erkanının olması Türkiye için büyük bir kayıp. Devletin zirvesinde Mahçupyan gibi değerlerimizin sayısının çoğalması gerekiyor.
1876 siyasi zihniyeti ile günümüzü mukayese edersek zaman içerisinde ne denli sıkıntıların yaşandığını göreceğiz. Bunda sırf etnik kökeninden ve dini inanışından dolayı ötekileştiren, yok sayan ve hatta yok eden bir siyasi sistemden bugün daha demokratik bir sisteme evrilişimizin büyük payı var.
Çözüm Süreci ve HDP’nin Öcalan ile imtihanı
Türkiye'de barışın gelmesini, sivil ve asker ölümlerinin sona ermesini isteyen büyük bir halk kitlesi var. Çözüm süreciyle birlikte Türkiye’de oluşan yeni hava deyim yerindeyse ‘Eski Türkiye’ sayfasının kapandığına işaret ediyor. 2009’da dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın girişimleri ve Öcalan’ın da barış sürecine destek ve katkı sunmasıyla birlikte Demokratik Açılım süreci başladı. Barış ve çözüm süreciyle devam eden çalışmalar aksamalara da uğradıysa da sağlam bir zeminde devam ediyor.
Çözüm sürecinin askıya alındığı, bittiği, devam etmeyeceği…vd yönünde birçok söylem ortaya atıldı. Kobanê bahane edilerek Türkiye’de kaos ortamının yaratılarak iç savaş çıkması için çığırtkanlıklar yapıldı/yapılıyor. Kürtleri günahı kadar sevmeyen Fethullah Gülen, Kobanê bahanesiyle sokağa dökülen gençlere ‘heval (arkadaş)’ diyerek ortalığın daha da bulanması için sosyal medyadan şakirtleriyle el verdi.
BDP’nin de içinde bulunduğu çözüm süreci şu anda HDP ile sesini duyuruyor. Fakat son günlerde HDP’nin barış sürecini köstekleyen söylemleri Öcalan’ı muhataplıktan çıkarmaya yönelik bir tutum içerisine girdiğini gösteriyor. Öcalan’ın ısrarla barış sürecinin gelişmesi ve devamına yönelik ısrarı HDP tarafından halkı sokağa dökmeye davet olarak cevap buluyor. Aysel Tuğluk kaleme aldığı yazısında ‘’ Ne zaman AKP’ye yönelik eleştiriler çoğaltılsa hemen “öyleyse süreç bitecek mi?” diye soruluyor. Hayır, kesinlikle Barış sürecini bitirmekten söz etmiyorum. Ama açıkça belirtmek gerekiyor ki, AKP kesin bir şekilde partner olmaktan çıkmıştır. Zira, IŞİD kartı ile sürece karşı en büyük komployu kurdu. Bu açıdan süreç konusunda devletin geleceğini düşünenler ve seküler güçler hızla sorumluluk almalıdır.’’ demesi  ve barış sürecinin bitebileceğine yönelik açık bir tehdittir. Yazına ‘ama’ diyerek devam etmesi  sadece barış sürecinin değil devletin bekasına yönelik de ciddi bir tehdittir. Aysel Tuğluk Milletvekili olduğu HDP’nin de barış sürecinde yetkin olmadığını, zayıf ve güçsüz olduğunu düşünüyor olacak ki seküler güçleri sorumluluk almaya çağırıyor. Bir siyasi parti, hem de Kürt halkının bütününün hakkını savunduğunu iddia eden bir partinin Milletvekili olan Tuğluk kendi basiretsizliğini yazısında ayan beyan gösteriyor. Yazısının hiçbir yerinde Öcalan’a vurgu yapmadığı gibi barış sürecinde Öcalan’ın rolünün bittiğine de işaret ediyordu. PKK’nin 30 yıldır elinde tuttuğu silah siyasi zeminde yer bularak çözüm süreci için sorumluluk alamıyor mu seküler güçler devreye girsin? 30 yıldır silahlı eylemler gerçekleştiren PKK, IŞİD ile mücadelede zayıf mı kalıyor? Çığırtkanlık yaparak inandırmaya çalıştığınız ‘AKP IŞİD’e destek veriyor’ söylemleriniz meşru zeminde yer bulmadığı için bu kez Öcalan’ı mı feda etmeye niyetlendiniz?
Eskiden ‘biji Apo, serok Apo’’ naraları atarak Kürt hareketi içerisinde kendisine yer bulmaya çalışanlar şimdi ise yerini Öcalan’ı tasfiye ve devre dışı bırakarak yeni bir yol haritası çizme eğilimine girdi. Sanki Öcalan’ın yerini alabilecek kabiliyette liderlik vasfı olan bir başka alternatifleri varmış ve akan kanı durduracak yetkinlikte başka bir önderleri varmış gibi…
Tüm bu yaşanan olaylar, sokak eylemlerinde 40 kişinin ölümü ve çözüm sürecine dair aksaklıkların yaşanmasına dair Başbakan Ahmet Davutoğlu çözüm süreciyle alakalı bir konuşma yaparak bilgi verdi. Davutoğlu açıklamasında ‘’Çözüm süreci her şeyden önce halkımızın sahiplendiği bir süreç. Temaslarımız devam ediyor. HDP Türkiye'de anayasal kanunlar çerçevesinde davranmaya devam ederse görüşmelerimiz devam eder. Ama kamu düzenini bozmaya yönelik eylemler içerisinde olmamaları gerekiyor. Şiddet, terör, izinsiz eylem, can ve mal kaybına yol açacak tutumların dışında olmaları ve bunlara karşı tavır almaları durumunda muhatap oluruz." diyerek şiddet ve terörizme müsamaha etmeyeceklerini açıkladı.
Başbakan Davutoğlu’na cevaben bir basın açıklaması da HDP Milletvekili S.S.Önder yaptı. Açıklamasında ‘’ "Sayın Öcalan’a saygısızlık etmeyi aklınızdan bile geçirmeyin! Aklınıza da ağzınıza da almayın. Bu bir tehdit değil, tespittir" diyen Önder’in konuşmasını tersten okuyacak olursak ; Öcalan'a saygısızlık edin ve saf dışı bırakın diyor ve ciddi bir önermede bulunuyor. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş halkı sokağa çağırmaktan imtina etmiyor. Dikkatinizi çekerim ki bu çağrıyı yapan Demirtaş sadece bir partinin Eş Genel Başkanı değil, aynı zamanda bu ülkeyi yönetmeye talip olmuş bir Cumhurbaşkanı adayıdır! Demirtaş, Tuğluk ve Önder’in tutumunu alt alta koyup toplayacak olursak; Öcalan’ı ivedi olarak devre dışı bırakma, AK Parti Hükumetini devirme planları ve ülkeyi kaotik bir ortama sokma çabasında oldukları çıkıyor ortaya.
Bir asra yaklaşan Kürt sorununu, 30 yıllık PKK’yı görmezden gelerek AK Parti hükumetinin barış sürecini bir günde çözüme kavuşturabileceğini sanmak safdillikten başka bir şey değil. 30 yıllık silahlı eylemleri, sivil, asker ve dağ kadrosundaki ölümleri hiç yaşanmamış sayarak kabuk bağlamış büyük yaranın bir günde iyileşebileceğine inanmak ve inandırmaya çalışmak art niyetten başka bir şey değil.
40 kişinin öldürüldüğü sokak olaylarını halkın sağduyusu ve çözüm sürecini sahiplenmesi nasıl sona erdirdiyse ortaya çıkması muhtemel başka olayları da başlamadan bitirecektir.
Ortadoğu Çıkmazı
Durum ve koşullar ne olursa olsun Türkiye’de kaos yaratmaya yönelik oluşturulan suni bir gündem ve gerçek bir siyasi yıkım var. Kobanê sanki Türkiye’nin bir kasabasıymış gibi sokak eylemleri yaparak  masum insanları öldürmek ve eylemleri yapanların maskelere bürünmesi sadece çözüm sürecini değil ülkede bir iç savaş çıkararak infial yaratmaktır.
Ortadoğu’da dengeler ve liderlikler yıkılırken, değişimin içinden gerçek bir adaletin çıkacağını telakki etmek şu an için deli saçmasından başka bir şey olamaz. Fakat koşullar ve şartlar ne olursa olsun, bu coğrafyanın bütün halkları barışı ve adaleti samimiyetle istiyor. Adil bir yönetim ve hakkaniyetli liderler Ortadoğu halklarının taleplerini karşılayacak güçlü bir sistemi gerçekleştirecek. Ve bu oluşumda çözüm sürecinin ve Türkiye’nin varlığının önemli payı ve rolü olacak. Bu sistem gerçekleşirken IŞİD ve mantar gibi çoğalan terör yapılanmalarının yok edilmesi de zaman alacak.
Mantar da çabuk çoğalır fakat içi çabuk kurtlanır. IŞİD’i kuran, destekleyen, maddi ve lojistik silah yardımı yapan emperyalist ülkeler bilmelidir ki bu terörün eli zayıflamaya başladığında silahlar kendilerine çevrilecek.