Semra Polat bugünkü köşe yazısında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Afrika'ya düzenlediği ziyaretin gereksiz olduğunu düşünen muhalefet partilerinin amacının Türkiye'yi içe kapatarak dış dünyada olup biteni görmemesinin amaçlandığını belirtti.

Polat'ın yazısı şöyle:

"Türkiye tıpkı 70’li, 80’li ve hatta 90’lı yıllarda olduğu gibi siyasi çekişmeler yaratılarak içe mahkum edilmek isteniyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika ziyareti emekli medya zevatı ve muhalefet tarafından tukaka edilerek gereksiz gibi gösterilmeye çalışılıyor. Zira kendilerine göre asıl olması gereken; Erdoğan’ın da muhalefetin ağzını dikkate alarak siyasi dalaşa girmesi ve Türkiye’nin gözlerinin tamamen dışarıya kapalı kalması. Cumhuriyet döneminden itibaren kurulan sistem, halkı siyasi iç çekişmelerle meşgul ederek tıpkı sağ-sol çatışmasının yaşandığı yıllarda olduğu gibi tıpkı 28 Şubat post-modern darbe dönemine gidilen süreçte halkı Kemalist-Dindar ayrımına iterek ülkede birileri cambazı gösterirken cebindeki parasının hatta ayak bastığı toprağın çalınmasını hedefliyor.

Peki ne oluyor dış dünyada? Türkiye’nin gözlerinin neden kapatılması gerekiyor gelin birlikte bakalım:

ABD sinsi bir şekilde Türkiye'yi çembere alıyor

ABD yanı başımızdaki Yunan adalarına üs kurarken, güneyde de IŞİD’i ve PYD’yi silahlandırıyor. Trakya sınırına kadar üs kuran ABD, 15 Temmuz işgal kalkışmasını bile geride bırakacak büyük bir savaşa hazırlanıyor. Türkiye'yi tehdit eden Doğu Akdeniz tasarısını senatoya sunan ABD, Türkiye'ye yönelik baskıyı artırarak muhalefet eliyle ülkede otorite boşluğu olduğunu gündeme yerleştirmeye çalışıyor.

Nasıl mı? Kısaca anlatayım:
Yönetmen Mustafa Altıoklar, 2015 yılında bir televizyon programında dönemin Başbakanı Erdoğan hakkında yaptığı açıklamasında, “"Kişilik bozukluğu var, 46 raporu vermek lazım" ifadelerini kullanmıştı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan'ı, Yeniden Refah Partisi Genel Merkezi'nde ziyareti sırasında ülkede “devlet krizi” olduğunu savunarak “Türkiye'de ciddi bir devlet krizi olduğuna inanıyorum.” İddiasında bulundu.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu ise "Erdoğan, benim söylediğimi zannediyor. Artık sağlık raporu istemek, bir devlet güvenliği meselesi haline gelmiştir." dedi.

Yapılmak istenen tam manasıyla ülkede devlet krizi olduğuna ve Erdoğan’ın ülkeyi yönetecek akli melekesinin bulunmadığına hem halkımızı hem de dış dünyayı ikna etmek.

Türkiye özellikle Gezi Parkı olaylarının yaşandığı 2013 yılından itibaren otorite boşluğu olduğu iddiasıyla işgale hazır bir hale getirilerek parçalanması için zemin hazırlanmaya başlandı.

New York Times, tam da 15 Temmuz işgal kalkışmasının yaşandığı 2016 yılında yayımladığı ABD eski Başkanı Wilson’un 100 yıllık çizdiği planda Türkiye parçalara bölünüyor ve bu haberle birlikte ABD’nin planları haritayla birlikte dünyaya arz ediliyordu.


2020’de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer, "İzmir'in ayrı bir bayrağı olsun, ayrı bir para birimi olsun" sözleriyle Wilson’un haritasını destekleyen açıklamada bulundu. Zira Wilson’un haritasında İzmir ayrı bir devlete bağlı olarak görünüyordu.

Kılıçdaroğlu, “Siyasi cinayetler kaygım var” iddiasının ardından avukatı aracılığıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe vererek, ““ Bu nedenle, öncelikle AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın soruşturma konusu yapılan ‘Siyasi Cinayetler Ve Tehditler’ özelinde ifadesinin alınmasını, tartışılan konunun aydınlığa çıkarılmasının böylelikle sağlanmasını talep ediyoruz” sözleriyle kendi savını Erdoğan’a mâl ediyordu.

Aşırı sağcı Yunan Gazetesi Estia manşetinde, İngiltere Ankara Büyükelçisinin "Erdoğan’ın günleri sayılı, kansız bir geçiş dönemine doğru yol alıyoruz.” dediğini yazdı. Yine aynı gün Kılıçdaroğlu "İktidarın günleri sayılı" dedi. Siyaseten baktığınızda seçimi kazanacağını iddia eden bir Kılıçdaroğlu görmeyi isterdik ancak bu sözler hiç de masum değil maalesef.

Ben bu yazıyı kaleme aldığım sıralarda AK Parti'nin kuruculaırndan Bülent Arınç, özel bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada CHP'nin çizgisini değiştirdiğini savunarak, "CHP; Kemalist, laikçi bir çizgide, özellikle Baykal çizgisi. Bugün ondan çıktılar. Çıktıkları için de oyları artıyor ve artacak öyle görüyorum ben." dedi. Söylediklerinde haklı. CHP oylarını artırıyor ancak bu oylar CHP'nin doğru düzlemde geliştirdiği siysetten değil, Arınç gibi birçok üst görevde yer almış birinin her fırsatta mensubu olduğu partiyi karalamasından, ülkenin en mahrem sırlarının saklandığı kozmik odanın bilgilerinin yurtdışına kaçırılmasından sorumlu tutulmasından ve damadının FETÖ üyesi olmak suçuyla yargılanamsından kaynaklanıyor.

Yukarıda sıraladığım gerçekler ışığında Türkiye’de muhalefet diliyle yaygınlaştırılan büyük ve yıkıcı bir plan yürütülüyor. Ülkede ekonomik kriz var evet, ülkede gazdan tutun elektriğe kadar birçok alanda pahalılık gün be gün devam ediyor. Hükümetin bu noktada önemli adınlar atması ve halkı mağdur etmemesi gerektiriyor. Ülkede pahalılığın artması, darbe ya da işgal kalkışmalarını kaçınılmaz kılmıyor.

Türkiye ve bölge ülkeler üzerinde oynanan oyunların bertaraf edilmesi için öncelikle tarihe bakmalı ve Sultan Abdulhamid Han’a “Hasta Adam” denilerek nasıl tahttan indirildiğini ve koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun kaç parçaya ayrıldığını tekrar tekrar okumamız gerekiyor."

Yazının tamamını olumak için tıklayınız.