Semra Polat'ın kaleme aldığı köşe yazısı şu şekilde:

Fransa'da 2000'lerin başlarında çıkan sokak olayları farklı gerekçelerle hala devam ediyor...
2005 yılında Paris'te göçmenlerin ağırlıklı olarak yaşadığı banliyöde polislerin Afrika kökenli bir genci öldürmesinin ardından çıkan olaylarda deyim yerindeyse Fransa cehenneme dönmüştü..

 
2017 yılında bir polisin Paris banliyösünde Afrika kökenli bir gence coplu cinsel istismarı ve ırkçı hakaretleri nedeniyle ülkede sokak olayları çıkmış, polis müfettişleri olayla ilgili ''kaza'' raporu vermiş ve bu karar ülkede şok etkisi yaratmıştı. 

2018'de başlayan sokak olaylarının gerekçesi; artan yakıt vergileri ,yüksek yakıt ve motor vergileri, servet vergisinin iptali, kemer sıkma önlemleri, trafik cezası kameraları ve Küreselleşme Neoliberalizm olurken Kasım 2020'de çıkan sokak olaylarının gerekçesi ise güvenlik yasa tasarısı ve polis şiddeti oldu. Güvenlik güçlerinin görüntülerinin yayımlanmasını yasaklayan güvenlik yasa tasarısı ve artan polis şiddetinin protesto edildiği gösterilere basın kuruluşlarının yanı sıra sendikalar ve insan hakları derneklerinden oluşan "Genel güvenlik yasasına hayır" Kolektifinin çağrısıyla Fransa genelinde 100'den fazla eylem gerçekleştirildi. Tıpkı Sarı yeleklilerin düzenlediği gösterilerde olduğu gibi, yeni yasa tasarısına karşı yapılan gösterilerde de ana slogan şu oldu: Macron istifa!


Göstericiler mağazaları yağmalıyor, araçları ters çevirerek ateşe veriyor, çöp bidonlarını yakıyor..
Göstericiler arasında, Fransa'nın yakın geçmişe kadar Afrika'dan köle olarak getirdiği mazlumlar da var. Fransa soykırım uyguladığı birçok Afrika ülkesinden ve özellikle Cezayir'den sağ kalanları da köle olarak çalıştırmak üzere ülkesine getirdi. İşte şimdi o Afrikalıların torunları hem dedelerinin intikamını almak hem de kendilerine uygulanan faşist ayrımcılığa karşı çıkmak için sokaktalar ve hakları verilinceye kadar da vazgeçeceğe benzemiyorlar. 


Artan polis şiddeti, milliyetçi sağın tıpkı birinci dünya savaşı öncesinde olduğu gibi ırkçılığı yaygınlaştırması, ekonomik sıkıntılar, işsizliğin artması, Müslümanların izole edilmesi ve paralel oluşumların ortaya çıkması gibi nedenler ülkedeki gerginliği daha da arttırdı. Neredeyse her olayın Müslümanlara mal edilmesi, camilerin kundaklanması, başörtülü kadınların eğitim alma haklarının ellerinden alınması ve çalışmalarının engellenmesi gibi çok sayıda ırkçı hadise ülkedeki gerginliği daha da tırmandırıyor.

Macron, 2001'de 11 Eylül saldırıları sırasında ABD'de başkanı olan W. Bush gibi davranıyor; Fransa'da tırmanan gerilimi görmezden gelerek yok sayıyor... İçişleri Bakanı Darmanin de ülkede kaosun artmasının birincil nedeni olarak hedefte zira Darmanin ''hükümette aşırı sağın vücut bulmuş hali'' olarak nitelendiriliyor. Darmanin, hükümetteki ve ülkedeki düzensizliğin ana faktörü olarak görülüyor. Polisin sistematik ırkçı uygulaması, polisin göstericilere yönelik artan şiddetinin sorumlusu olarak da yine Darmanin gösteriliyor.

Macron'un destekçileri

16 Ocak 2011 tarihinden beri Ulusal Cephe partisinin başkanlığı görevini yürütmekte olan aşırı sağcı Marine Le Pen, 2022'de yapılacak olan seçimlerde de aday olacak. Le Pen, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Macron'a yönelik sözlerinin Fransa'yı hedef aldığını ve bunun bir tehdit olduğunu söyleyerek rakibi Macron'u desteklediğini ilan ederken Erdoğan üzerinden prim yapmaya çalışıyor. Tıpkı birçok AB ülkesinde olduğu gibi Fransa'da 2022'de yapılacak genel seçimde Erdoğan'ı rakip alacak bir siyaset izliyor. Kısaca, Fransa siyasetinde Erdoğan belirleyici faktör olacak.

 

Yazının devamı için linki tıklayın: 

https://sivildusunce.com/makale/fransanin-macron-ile-imtihani-m333.html