HÜDA PAR Parti Sözcüsü Şehzade Demir, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Şehzade,  şu ifadelere yer verdi:

"Asgari ücret, memur ve muhtar maaşlarına yapılan zamlardan sonra emekli maaşlarında da ciddi bir iyileşme bekleniyordu. Ancak en düşük emekli maaşının 2.500 TL olarak belirlenmesi beklentileri boşa çıkardı. Yıllarca devlete sosyal güvenlik primini ödemiş olan SSK ve BAĞKUR emeklileri için belirlenen ücret, günde üç öğün simit ve çay ile açlığını bastırmak isteyecek bir ailenin bir aylık harcamasını karşılayamayacak kadar düşük ve hayatın gerçeklerinden uzak bir tutardır. Çalışma yaşını geçmiş insanlardan, açlık sınırının altında bir gelirle bütün ihtiyaçlarını karşılamasının beklenmesi sosyal devlet ilkesine ve insani yaklaşıma aykırıdır. Yıllarca devlete prim ödedikten sonra fiziksel ve ruhsal yönden çalışamayacak duruma gelerek emekli olmuş vatandaşlarımızın asgari ihtiyaçlarının temini devletin boynunda borçtur. Asgari ihtiyaçlar gıdadan ibaret değildir. İnsan haysiyetine yaraşır bir hayat için gıdayla beraber barınma, giyim, ulaşım, sağlık gibi farklı ihtiyaçlar da mevcuttur. Bunların asgari düzeyde karşılanabilmesi için belirlenen asgari ücret tarifesi emekliler için de uygulanmalıdır. Asgari ücret, hayatın idame ettirilebilmesi için gerekli olan en düşük tutardır. Emekli veya çalışana göre bu standart değişmez. Bu nedenle belirlenen oran gözden geçirilmeli ve emekliler açlığa mahkum edilmemelidir.

Diğer yandan prim gün sayısı dolduğu halde emeklilikte yaşa takılan vatandaşlara yönelik yürütülen çalışma hâlâ bitirilemedi. Bu konunun birtakım siyasi hesaplara alet edilerek suiistimal edilmesi önlenmeli, bir milyondan fazla vatandaşın yaşadığı bu mağduriyet ivedilikle giderilmelidir.

ENERJİ MALİYETLERİ ÜRETİMİ ZORLAŞTIRIYOR

Enerji fiyatlarının dünya genelinde hızla yükselmesi ve ayrıca döviz kurlarındaki anormal artış enerji maliyetlerini zirveye çıkarmıştır. Türkiye’de ise doğalgaza ve pompa fiyatlarına yansıtılan akaryakıt fiyat artışları, enerji fiyatları ile döviz artışlarının da üzerindedir. Bu durum üretimi tehdit edecek boyuta ulaşmıştır. Yeni Ekonomi Modeli’nin üretim, yatırım, ihracat ve istihdam hedeflerini ciddi bir şekilde engelleyen enerji maliyetlerine bir çözüm bulunmazsa uzun dönemde ekonomik altyapı ciddi zarar görebilir. Yılbaşından sonra elektrik ve doğalgaza gelen zamlar üretimi felç etmiştir. Bir seferde gelen bu astronomik zamlar herkesi ciddi olarak düşündürmektedir. Haneler bu masrafları karşılayamaz duruma düşmüş, yoksulluk baş göstermiştir.

Yaşanan bu maliyet artışları rekabet gücünü ve üretimi zayıflattığı için istihdamı da olumsuz yönde etkileyecektir. İşsizliği artırıcı bir işlev de gören bu fiyat artışları yoksulluk, işsizlik ve huzursuzluk olarak dönecek, en çok da dar gelirli geniş halk kitleleri etkilenecektir. Elektrik, doğalgaz ve akaryakıt fiyatları, çarpan etkisi nedeniyle üretim ve tüketim sektörünün tamamını ciddi anlamda etkilemektedir. Bu nedenle, halkın gelir ve hayat şartları dikkate alınarak otomatiğe bağlanan zamlar gözden geçirilmeli, daha düşük fiyat oluşturma yolları bulunmalıdır.

TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA GELİR ADALETSİZLİĞİ BÜYÜYOR

Geçtiğimiz günlerde OXFAM tarafından açıklanan “Eşitsizlik Virüsü” raporu, dünyadaki gelir adaletsizliğinin pandemi sürecinde aldığı boyutu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Dünya genelinde yaklaşık 300 iktisatçının katkısıyla hazırlanan rapora göre en zenginlerin serveti bu süreçte katlanmış, yoksulluk ise daha da derinleşmiştir.  Rapor, pandemi sürecinde son 90 yılın en büyük istihdam krizinin yaşandığını da belgelemiş ve bu süreçte ölümlerin dahi zengin kesimlere oranla yoksul bölgelerde iki kat fazla seyrettiğini göstermiştir. Tarihte eşitsizliğin en büyük artış kaydettiği dönemlerden birini yaşıyoruz. Küresel sermaye merkezleri, kapitale sahip olmayan insana hiçbir zaman hak ettiği değeri vermeyecek, sadece iş gücü ve tüketici olarak görmeyi sürdürecektir. Bunun temel sebebi, kapitalist sistemin felsefesinin adil ve ahlaki bir temelinin olmamasıdır.

Küresel ekonomik sömürü sistemine entegre olan Türkiye’deki gelir dağılımı da giderek kötüleşmekte zengin ve fakir arasındaki uçurum derinleşmektedir. Küresel anlamda değişim ancak gelir dengesizliğinin kapandığı, yoksullaşmanın durdurulduğu ve zenginin yararına değil toplumun yararına ekonomik politikalar yürütüldüğü zaman mümkün olacaktır. Böyle bir şey de kapitalist ekonomi modeli uygulandığı müddetçe gerçekleşmeyecektir. Türkiye, iktisadi anlamda memlekette adaletin ikamesini istiyorsa kapitalist ekonomi sisteminden uzaklaşabileceği kadar uzaklaşmalı; insanı, ahlakı ve adaleti merkeze alan İslamî iktisat modelini hayata geçirilebilmek için gerekli şartları oluşturmaya gayret etmelidir.

FRANSA SPOR MÜSABAKALARINA BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI GETİRDİ

İslam düşmanlığının merkezi haline gelen Fransa’da spor müsabakalarında başörtüsünün yasaklanmasını öngören yasa teklifi kabul edildi. Müslümanlara ait kuruluş ve ibadet yerlerinin temelsiz gerekçelerle kapatıldığı ülkede İslam’a ve Müslümanlara yönelik saldırılar her alanda devam etmektedir. İslam’ı Avrupa’dan uzaklaştırmayı hedefleyen Fransa bu doğrultuda her türlü ırkçı/ayrımcı eylemi gerçekleştirmektedir. Fransa’nın bu ötekileştirici ve düşmanca tutumunu lanetliyoruz. Başta İslam ülkeleri olmak üzere herkes bu ayrımcı/ırkçı ve düşmanca tutuma karşı harekete geçmeli, Fransa başta olmak üzere Avrupa’da yaşayan Müslümanların hak ve özgürlüklerinin teminat altına alınması sağlanmalıdır.

YEMEN VE SURİYE’DE İNSANİ KRİZ DERİNLEŞİYOR

İç savaşın uzun yıllardır devam ettiği Yemen ve Suriye’de savaşın bedelini en ağır şekilde siviller ödemektedir. Savaş öncesinde de dünyanın en fakir ülkelerinden birisi olan Yemen’de sivillerin neredeyse tamamı açlık ve salgın hastalıklarla mücadele etmektedir. Siyasi çözüme yanaşmayan taraflar, siyasi emelleri uğruna sivilleri feda etmektedir. İlacın ve temel gıda maddelerinin bile silahlı gruplar nedeniyle birçok bölgeye ulaştırılamadığı ülkede siviller adeta soykırıma uğramaktadır. Yemen’de insani krizin sonlanması için ivedilikle şartsız bir ateşkes hayata geçirilmeli, temel ihtiyaç maddelerinin ülkedeki tüm sivillere ulaşımı sağlanmalıdır.

Benzer bir krizin devam ettiği Suriye’deki mülteci kamplarındaki görüntüler yürekleri dağlamaktadır. Ağır kış şartlarıyla mücadele eden siviller kar nedeniyle çöken çadırlarda hayatta kalmaya çalışmaktadır. 11 yıldır her geçen gün krizi daha da derinleştiren bu savaş daha fazla sivil kaybına yol açmadan derhal sonlandırılmalı, taraflar bir araya gelmeye ikna edilmelidir. Sivil kayıpların önlenebilmesi adına soğuk hava şartlarında donma tehlikesiyle yüz yüze olan siviller için ivedilikle seferberlik kampanyası başlatılmalı, daha elverişli yerleşim yerleri inşa edilmelidir.  

TÜRKİYE VE SİYONİST REJİM İLİŞKİLERİ NORMALLEŞMEMELİDİR

Son dönemde Türkiye ve Siyonist rejim yönetiminden gelen mesajlar ilişkilerde ‘normalleşme’ hazırlığı yapıldığını göstermektedir. Sadece geçtiğimiz 2021 yılında 319 Filistinliyi katleden, Gazze’ye yönelik saldırılarda masum çocukları hedef alan ve işgalin boyutunu her geçen gün artıran işgalci rejim ile Filistin halkı ve Kudüs davası aleyhine işleyecek bir normalleşme kabul edilemez. İşgal rejiminin ihlallerinin boyutunu artırmasına neden olacak her türlü ‘meşrulaştırma’ adımından uzak durulmalıdır. Varlığı gayrimeşrû olan ve insanlık suçu işleyen işgal rejiminin işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi tek şart olarak dayatılmalı, işgal rejimiyle ekonomik ve siyasi her türlü yakınlaşmadan kaçınılmalıdır.

DÜNYA MÜSLÜMANLARI AFGAN KARDEŞLERİNE EL UZATMALIDIR

Afganistan’da devam eden insani kriz, kışın sert geçmesiyle çok ileri bir boyuta vardı. Yeni Afgan hükümeti nedeniyle uygulanan uluslararası abluka halkı ile birlikte bütün bir coğrafyanın cezalandırılmasına dönüştü. Ülke yönetimi siyasi bir izolasyona tabi tutulmakta, acımasız ekonomik bir ambargo ve kuşatma devam ettirilmektedir. Afganistan halkı bu zorlu şartlarda bir dolara dahi muhtaç iken Afganistan halkına ait 10 milyar dolardan fazla rezerv ABD tarafından bloke edilmiştir. Bu durum ne insani ne ahlaki ne de uluslararası hukuk ve teamüllere uygundur. Yeni yönetimin devam etmesi ya da çekilmesi Afganistan halkının vereceği bir karardır. Afganistan halkının toptan cezalandırılması ve açlıkla terbiye edilmeye çalışılması büyük bir zulüm ve işgalin farklı bir şekilde devam ettirilmesidir.

Afganistan’daki insani krizin bitmesi, ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durması için bloke edilen paralar serbest bırakılmalı, ekonomik boykot, siyasi izolasyon ve baskı politikaları derhal sonlandırılmalıdır. BM ve İslam ülkeleri bu tecrit ve boykotun kalkması için üzerine düşen sorumluluğu ivedi olarak yerine getirmelidir. Türkiye’deki Müslüman halk ile birlikte bütün dünya Müslümanlarını Afgan halkı ile dayanışmaya ve başlatılan yardım kampanyalarına destek vermeye çağırıyoruz."

Sivil Düşünce Haber Portalı