CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair basın toplantısı düzenledi. Öztrak düzenlediği basın toplantısında şu açıklamaları dile getirdi:

"CHP Sözcüsü Öztrak, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) salgınla mücadelede, ülkelere destek vermek için 650 milyar dolar büyüklüğünde bir rezerv desteği açıkladığını, Türkiye’ye de buradan 6,3 milyar dolarlık bir pay düştüğünü hatırlatarak, “Erdoğan, ‘IMF geldi, bizden 5 milyar dolar istedi’ diye hava atıyordu. Dün IMF’nin verdiği 6,3 milyar dolar destekle caka satacak duruma düştü. Nereden nereye değil mi? Erdoğan dün, ‘Süreci tamamlanan işlemlerle, rezervimiz artacak’ dedi. Süreci tamamlanacak işlem de ne? Bunun IMF’nin size verdiği rezerv desteği olduğunu neden açık seçik söylemiyorsunuz? Allah’ın bildiğini, kuldan niye saklıyorsunuz? Kimden korkup çekiniyorsunuz?” diye konuştu.

Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımızın, gündem maddelerinin ilki, Afganistan’daki gelişmelerdi. Erdoğan’ın Biden’la Brüksel’de yaptığı görüşmede, mali ve lojistik destek karşılığında Mehmetçiğimizi, Kabil’deki havalimanına nöbetçi yazdırma pazarlığının ortaya çıkmasından sonra, önemli gelişmeler yaşandı. Üç ayda düşer denen Kabil üç günde düştü. Havaalanı projesi de hayal oldu.

Öküz öldü, postunun peşindeler

Teşbihte hata olmaz, öküz öldü ortaklık bitti diye bir deyim vardır. Afganistan’da yönetim Taliban’a geçti. Ama Erdoğan hala daha para için Mehmetçiğimizi feda etmekten çekinmeyeceğini gösteren bir takım hareketler içinde. Ölen öküzden üç post nasıl çıkarırım diye bakıyor. Hala Kabil Havalimanı’nda Mehmetçiğin durması için ısrar ediyor. Kabil ele geçirilmeden önce, Mehmetçik, havalimanını Taliban’a karşı korusun diye görüşmeler yapılıyordu. Bu konuda Erdoğan’ın ne kadar istekli olduğu, muhatap ülkelerin yetkilileri tarafından da dile getiriliyordu.

Bir havalimanı sevdası

Şimdi Afganistan, Taliban’ın eline geçti. Erdoğan, hala havalimanının emniyetini sağlama niyetlerinin baki olduğunu söylüyor. Allah aşkına bu nasıl bir havalimanı sevdasıdır? Daha önce Taliban’a karşı korumak istediğiniz tesisi, şimdi de Taliban için mi koruyacaksınız? Hala 600’den fazla askerimiz, NATO görevi için çıkarılmış tezkere çerçevesinde Afganistan’da. Ama durum değişti. Şimdi orada ne NATO, ne de Mehmetçiği ülkesine davet eden yönetim var. Taliban da yabancı askerlerin ülkeden çıkmasını istiyor. Taliban Sözcüsü dün yaptığı açıklamada, “Havalimanında Türk askerine ihtiyaç yok, orayı kendimiz koruyacağız. Türkiye ile iyi ilişkiler istiyoruz, fakat askerlerini burada istemiyoruz” dedi. Ama Erdoğan ve bakanları her ne hikmetse bu mesajları almamakta ısrar ediyor.

Savunma Bakanı tezkere diyor, parti sözcüsü tevil ediyor

Savunma Bakanı, askerlerimizin Afganistan’da kalması için Bakanlığın ve kurumların, yeni bir tezkere üzerinde çalıştıklarını söylüyor. Hemen ertesi gün Parti Sözcüsü çıkıyor, yanlış anlaşıldı, eğer Türk askerinin kalmasına karar verilirse tezkere lazım diye, Bakan’ın açıklamasını bir şekilde tevil etmeye çalışıyor. Bu şartlar altında Mehmetçiği Afganistan’da bırakmak, hem hukuksuzdur, hem de askerimizi ateşe atmaktır. Askerlerimiz, başlarına kötü bir şey gelmeden derhal ülkemize ve asli görevleri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sınırlarını korumaya geri dönmelidir. Diğer taraftan, Erdoğan’ın Afganistan’da askerlerimizi sürekli pazarlık masasına sürmesi, olayın sarayın küçük ortağının iddiasının aksine, bir beka meselesi olmadığını, aslında bir finans meselesi olduğunu artık açık seçik ortaya koyuyor. Beka meselesinin pazarlığı olmaz. Eğer pazarlık varsa, bundan beka meselesi çıkmaz.

Saray, Genel Başkanımızın müdahalesi üzerine çark etti

Bir de sığınmacı meselesi var. Taliban’ın hızlı ilerleyişiyle, genç Afgan erkeklerinin, İran’ı aşarak, 2 bin 500 kilometre öteden, akın akın Türkiye’ye gelişine şahit olduk. Suriye iç savaşında, Erdoğan Hükümetleri ülkemizi, dünyanın en büyük düzensiz göçlerinden birine kurban etmişti. Şimdi de düzensiz Afgan göçü tehdidiyle karşı karşıyayız. Genel Başkanımız, “Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında sığınmacıları davul zurnayla, huzur içinde memleketlerine göndereceğiz” deyince, önce çıktılar, “Ekonomi sığınmacılar sayesinde ayakta duruyor” dediler. Sığınmacıları savunayım derken, ekonomiyi, Suriyeli’nin Afgan’ın ucuz emeği olmadan ayakta duramayacak hale getirdiklerini de itiraf ettiler. Ardından Erdoğan çıktı, “Finansmanı iyi yönettiğimiz için mülteci almaya devam edeceğiz” dedi. Ama sonra Genel Başkanımızın müdahalesi üzerine çark etti. Saray ve sözcüleri, “Türkiye yolgeçen hanı değil, Türkiye, Avrupa’nın mülteci ambarı değil, daha fazla göç yükü kaldıramayız” demeye başladılar. Sonra da “Türkiye sınırlarına hâkimdir” diye böbürlenmeyi de ihmal etmediler.

Memlekete giren terörist mi belli değil

Türkiye’de kaçaklar dahil toplam sığınmacı sayısının 7 milyonu aştığı tahmin ediliyor. Sınırlara hakimseniz, kendi ifadenizle kaldırılmayacak seviyeye ulaşan bu sığınmacıların bu ülkede işi ne? Daha geçtiğimiz gün, Afganistan’da yayın yapan bir gazeteci yaşadıklarını anlatıyor. Eli silahlı bir Taliban mensubu, yayından sonra yanına geliyor, Malatya’da İnönü Üniversitesi’nden kabul aldığını söylüyor. Evraklarını da göstererek, yakında Türkiye’ye geleceğim diyor.
Nasreddin Hoca’nın türbesi gibi: üç tarafı açıki kapısı kilitli
Bakın Rusya Devlet Başkanı, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, sığınmacı kılığında, ülkemizde yeniden birtakım militanların belirmesini istemiyoruz diyor. Putin’i seversiniz sevmezsiniz, ama devlet insanlığı ve devlet ciddiyeti böyle oluyor. Bizde ise, memlekete girenler terörist midir, arsız mıdır, uğursuz mudur belli değil. Sınırlarımız maşallah Nasreddin Hoca’nın türbesi gibi: Üç tarafı açık ama kapı kilitli.

Ayinesi iştir, lafa bakılmaz

Devleti, şahsım yönetimi krizine sürükleyen bu Hükümet elinde, Türkiye artık yönetilmiyor, rüzgara kapılmış bir yaprak gibi savrulup duruyor. Ülkeyi yönetemeyen saray, algıyı yönetmeye oynuyor. Alman Şansölyesi, “Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olamaz, ama sığınmacılara bakmaya devam etsin” dedi mi? Dedi. Avusturya Başbakanı, “Taliban fanatizmini istemiyoruz, Afgan göçmenler için en iyi yer komşusu Türkiye” dedi mi? Dedi. Belçika’nın Göç Bakanı, “Türkiye'yi Afganlar için güvenli bir üçüncü ülke haline getirmek, göç akışlarını yönetmemize yardımcı olacak” dedi mi? Dedi. Alman milletvekili, “Size sığınmacılar için para veriyoruz, biz ne dersek o olur” dedi mi? Dedi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Afganistan’dan kaçacak olanlara, Türkiye’yi adres gösterdi mi? Gösterdi. Bunların hepsine ilk tepki Sayın Genel Başkanımızdan geldi. En sonuncusunda, sarayın Dışişleri Bakanlığı’nın tepki vermesi 36 saat aldı. Şimdi tüm bu ülkeler bu cüreti kimden, nereden alıyor? Tabi ki 6 milyar Avro karşılığında, Türkiye’yi Avrupa’nın sığınmacı gettosu haline getirmeyi içine sindirebilen Erdoğan’dan alıyor. Bize kimse Erdoğan’a neden güvenmiyorsunuz diye sormasın. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Bu telaş suçluların telaşı

Suriye yandı, bitti, kül oldu. Olan da, Suriye’den sonra, en çok bize oldu. Milletimizin cebinden 40 milyar dolardan fazla para çıktı. Yüzlerce askerimiz sınırlarımızı korumak için şehit düştü. IŞİD terör örgütü, yüzlerce masum yurttaşımızın canını aldı. Nüfus dengelerimiz tehdit altına girdi, ülkemiz orta gelir tuzağına yuvarlandı. En son, Erdoğan İngiltere Başbakanıyla telefonda görüştüğü gün, İngiliz Savunma Bakanı’nın, kendi ülkesinde bir gazeteye yazdığı bir yazı var. Şimdi bu yazı üzerinden saray ve şürekası bir karalama ve yalan kampanyası yürütmeye çalışıyor. İngiliz Bakan ülkelerine getirecekleri Afgan sığınmacılar için, üçüncü ülkelerde sığınmacı merkezleri kurmayı düşündüklerini yazdı. Bugün de bu sözlerinin arkasında. Aynı yazıyla birlikte, iki İngiliz muhabir, Savunma Bakanlığı’ndaki kaynaklarına dayanarak, kast edilen yerlerin Türkiye ve Pakistan olduğunu yazdı. Onların da kendi gazeteleri bu haberin arkasında boylu boyunca duruyor. Genel Başkanımız da bu haberler üzerine saraya, “Hop, buna müsaade etmem” deyince, sarayı aldı bir telaş. Bu telaş suçluların telaşı.

Ülkemizin Afgan gettosu olmasına asla izin vermeyiz

Öyle görünüyor ki Genel Başkanımız yeni bir finansman oyununun önünü kesmiş. Tekrar söylüyoruz, önüne 3-5 milyar avro konduğunda Erdoğan kabul etse de, biz, ülkemizin egemen güçlerin Afgan gettosu haline getirilmesini, asla izin vermeyiz.

Dışarıda kedi, içeride aslan

Erdoğan dışarıda kedi, içeride aslan. Egemen güçlerin karşısında el pençe divan, kendi ülkesinin insanına, gençlerine, Ali kıran, baş kesen... Boğaziçi’nde gençlerin ve akademisyenlerin mücadelesiyle, kayyum rektör görevden alındı. Saray şimdi de onun yerine vekil olarak atadığı kişiyi, asaleten rektörlüğe yeni kayyum olarak getirdi. Yine “Dediğim dedik, çaldığım düdük” dedi. Ülkenin parlak beyinlerini, kibrine kurban etmekten çekinmedi. Aslında yaşanan süreç, sadece Boğaziçi’ni sarayın kendine göre formatlama çabası değildir. Bu süreç bilime, üniversite içi demokrasiye yapılan bir saldırıdır. Yine geçtiğimiz hafta yapılan bir düzenlemeyle, Anayasa’ya aykırı biçimde, bazı özel hukuk kişileri Cumhurbaşkanı kararıyla Devlet Denetleme Kurulu’nun idari denetimine alındı. Özellikle sermayesinin yarısı, meslek örgütü ve sendikalara ait kurumları kapsayan bu düzenleme, sivil toplum üzerinde yeni bir baskı unsuru olarak kullanılabilecektir. Erdoğan Şahsım Hükümeti, güç kaybettikçe, hızla otoriterleşmeye devam ediyor. Tabi Genel Başkanlarının kibrini gören, AK Parti milletvekilleri de ondan aşağı kalmamak için yarışıyor. Mersin milletvekili, yolda kendisini durduran polise hakaretler yağdırıyor. Valilik polis memurları hakkında yasal işlem başlatıyor. Atama İçişleri Bakanı sus pus. Devletin polisine sahip çıkmıyor. Devletin memuru, emeklisi zaten Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin üvey evladı.

Grevsiz toplu sözleşme, sarımsaksız mantı gibidir

İki gün önce, memurların toplu sözleşme görüşmeleri tamamlandı. Memurların ve memur emeklilerinin, önümüzdeki iki yılda alacağı maaş zammı belirlendi. 2022’in ilk altı ayında yüzde 5, ikinci altı ayında yüzde 7, birde üstlerine enflasyon farkı. 2023 de ise yine ilk altı ayda yüzde 8, ikinci altı ayda yüzde 6 zam yapıldı. Yine enflasyon farkı var. Tabi enflasyon bunları aşarsa ki hiç şüphe yok aşacak, aradaki fark enflasyon farkı olarak bunların üzerine eklenecek. Yani memurlar enflasyon kadar maaş alacak, refahtan pay alamayacak. Nasılsa saray ve şürekası refahtan paylarını üç-beş ballı maaşla bol bol alıyor. Bakan ballandıra ballandıra yüzde 9 büyüme hikayesi anlatıyor ama bu hikayenin memura hiçbir faydası olmayacağı açık seçik gözüküyor. Yıllardır, hemşirelerin, din görevlilerinin, öğretmenlerin ve polislerin beklediği 3 bin 600 ek gösterge ise, yine başka bir bahara kaldı, komisyona havale oldu. Ama memurlarımız endişe etmesin. İlk seçimden sonra 3600 göstergeyi vermek bize kısmet olacak. Grevsiz toplu sözleşme, sarımsaksız mantı gibidir. Bir şeye benzemez. Çıkacak sonuç da ancak bu olur.

Sizi gidi kripto IMF’ciler

Sendika, memura verilen sefalet zammından memnun. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı toplantıda, “Çalışma hayatı boyunca böyle zam görmediğini” söyledi. Sayın Bakan, Türkiye de son yıllarda böyle enflasyon görmedi. Bakan diyor ki, IMF Türkiye için 2022’de yüzde 9 enflasyon bekliyor, en yüksek tahmin yüzde 12,5. Biz de yüzde 12 verdik daha ne olsun. Sarayın Bakanı, IMF’nin Haziran 2021 tarihli son Türkiye raporuna bir baksın, buradaki beklentinin yüzde 9 falan değil, yüzde 14 olduğunu görsün. İş düşük enflasyon tahmini çıkarmaya gelince, IMF’nin eski tahminlerine sarılmaktan çekinmeyen bir kadro bugün işbaşında. Siz bu ülkenin memurundan yana mısınız? Yoksa IMF’den yana mısınız? Sizi gidi kripto IMF’ciler sizi.

Resmi enflasyona sizden başka inanan kalmadı, TCMB Başkanı dahil

Dün de sarayın başı çıktı, memuru enflasyona ezdirmedik dedi. İki yıllık toplam maaş artışı ve toplu sözleşme ikramiyesini toplayarak caka sattı. Bir kere siz hangi enflasyona göre konuşuyorsunuz? TÜİK’in enflasyonunu diyorsanız, kusura bakmayın, ona sizden başka inanan kalmadı. Merkez Bankası Başkanı’nın bile, son bir yılda yapılan bütün zamlar, yüzde 30'un üzerinde dediği yerde, TÜİK, tabelaya yüzde 18,95, 19 değil, 18,95 enflasyon yazıyor. Bağımsız araştırmacıların açıkladığı enflasyon TÜİK’in enflasyonunun iki katından fazla. TÜİK, yıllık gıda enflasyonu yüzde 25 diyor, sendikaların araştırmalarına göre son bir yılda gıda enflasyonu yüzde 40’ı buluyor. Temmuz ayı itibariyle, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 903 lira, yoksulluk sınırı 9 bin 457 lira. Son bir yılda, doğalgaza yüzde 19, elektriğe yüzde 30 zam geldi. Arabası olan da, olmayan da yandı. Pompacılar vergi tahsildarı. Son bir yılda 50 litrelik depo, benzinli arabada 61,5 liraya, mazotlu arabada 59 lira, tüplü arabada 56 lira daha fazla ödeyerek dolabiliyor. Son bir yılda otomobil fiyatları dizelde yüzde 60’ın üzerinde zamlandı. Benzinlide ki artış ise artış yüzde 100. Gençler için yeni bir otomobil almak hayal oldu, ikinci el bile artık çok zor. Resmi rakamlarla bile mızrak çuvala sığmıyor. Bir yılda, tavuk eti yüzde 56, mısırözü yağı yüzde 51, ayçiçek yağı yüzde 60 zam gördü.

Ziraatçiler ayçiçeğinde en az 6,5 tl fiyat istiyor

Ayçiçek demişken, ayçiçeği üreticisi ise hala alım fiyatı bekliyor. Çiftçinin ayakta kalabilmesi için, tarlasını önümüzdeki sene de ekebilecek kadar kazanabilmesi için ziraatçiler ayçiçeğinde fiyatın 6,5 liranın altına düşmemesi gerektiğini söylüyorlar. Üreticiyi ithalata ezdirmemek için, indirilen gümrük duvarlarının derhal eski seviyesine yükseltilmesi, ithalata bire bir buçuk kilo yerli ürün alım kotası getirilmesi mutlaka gerekiyor. Eğer bunlar yapılmazsa, Türkiye önümüzdeki yıl ayçiçeği ithalatına daha büyük paraları ödemek zorunda kalacak.

Utanmadan söyleyin, o parayı IMF’den aldınız

Dün Uluslararası Para Fonu, salgınla mücadelede ülkelere destek vermek için 650 milyar dolar büyüklüğünde bir rezerv desteğini, kotalarına oranla üye ülkelerinin kullanımına sundu. Türkiye’ye de buradan 6 milyar 300 milyon dolarlık bir pay düştü. Hatırlayacaksınız Erdoğan bir dönem, IMF geldi, bizden 5 milyar dolar istedi diye hava atıyordu. Dün IMF’nin verdiği 6 milyar 300 milyon dolar destekle, caka satacak duruma düştü. Nereden nereye değil mi? Erdoğan dün, süreci tamamlanan işlemlerle, rezervimiz artacak dedi. Süreci tamamlanacak işlem de ne? Bunun IMF’nin size verdiği rezerv desteği olduğunu neden açık seçik söylemiyorsunuz? Allah’ın bildiğini, kuldan niye saklıyorsunuz? Kimden korkup çekiniyorsunuz?

“5 milyar istediler” diye caka satarken 6,3 milyar dolar aldılar

Dün bizden para istediler diye caka sattığınız IMF’den, bugün para alıyoruz demekten mi utanıyorsunuz? Milletin 128 milyar dolarını yok yere heba edip buharlaştırdınız. Bundan utanmıyorsunuz, şimdi ekonomiyi, IMF’den gelen 6 milyar 300 milyon dolara muhtaç ettiğinizi saklıyorsunuz, utanıyorsunuz. Ekonomiyi IMF’den gelen paraya muhtaç eden Erdoğan, şimdi brüt rezervlerle hava atmaya kalkıyor. Ama net döviz kasası çok fazla açık veriyor. Yama, makyaj da tutmuyor.

İstatistikler yalan söylemez ama istatistiğe yalan söyletilebilir

13 Ağustos itibariyle, Merkez Bankası’nın kasasında 67 milyar doları brüt döviz, 40 milyar doları altın olmak üzere 107 milyar dolar var. Erdoğan bundan iki gün önceki rakamı verdi, 109 milyar dolar dedi, şimdi o da yok. Bu rakamdan döviz kredi ve mevduatlarını, SWAP’ları ve şarta bağlı döviz yükümlülüklerini düşüp, eti kemiğinden ayıkladığınızda, IMF tanımına göre, Dünyada kabul edilen döviz kasamız 30 milyar dolar açık veriyor. Ve bu da tüm net rezerv hesaplama yöntemleri içinde en düşük açık. Net rezerv açığını 53 milyar dolar bulan yöntemler de var. İstatistikler yalan söylemez, ama istatistiklere yalan söyletilebilir derler. Erdoğan il başkanlarının karşısında öyle yaptı. İşine geleni söyledi, işine gelmeyeni halının altına süpürdü. Erdoğan, yaşadığımız hadiseler nedeniyle, milli gelirimiz bir miktar düştü dedi dün il başkanlarına. Ama o bir miktarın ne kadar olduğunu söylemedi, biz söyleyelim. 2013’ten bu yana, yani Erdoğan şahsım rejiminin düğmesine basıldıktan sonra,  milletimizin cebindeki para tam 241 milyar dolar eridi. Bu ucube vesayet rejimi, 2018’de fiilen hayata geçtikten sonra ise, milletimizin cebindeki para 142 milyar dolar eridi. Saraya göre bu azıcık olabilir. Ama milletimiz için hiç de öyle değil. Milletimiz bunun hesabını, önüne gelecek ilk sandıkta sormaya hazırlanıyor.

İlk 10’a girelim derken, ilk 20’den düşeceğiz

Yine bundan on yıl önce, millete vadettiği 2023 hedeflerine ulaşmanın artık hayal olduğunu gören AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, il başkanlarının önünde farklı farklı hesaplara geçti. O gün vadettiği hedefin, bugün nerede olduğunu kendi söylemedi ama biz söyleyelim. Türkiye, tüm dünya ekonomileri arasında 2013 yılından bu yana üç sıra birden geriledi, en gelişmiş ekonomiler liginde, 19. Sıraya düştü. Bırakın 10 yıl önce vadettikleri gibi ilk 10 ekonomi arasına girmeyi, ilk 20’den düşme sınırına geldi. Birde yüzde 1’in altından aldık, yüzde 5’e çıkardık dediği büyüme hızı meselesi var. Erdoğan 2002’de iş başına geldiğinde, Türk ekonomisinin büyüme hızı yüzde 6,4’dü. Kendisine yüzde 6,4 büyüyen bir ekonomi teslim edilmişti. 18 yıl sonra 2020’de büyüme yüzde 1,8’e düştü. Dilin kemiği yok deyip hesapsız kitapsız konuşuyor. Böyle yapınca da mahcup oluyor.

Türkiye borç tsunamisinin altında kaldı

Aynı konuşmada Erdoğan, benzerlerimiz içinde, en düşük borca sahip ülke olduğumuzu da söyledi. Pandemi döneminde, vatandaşına bütçeden doğrudan destekte sonlarda, buna karşılık borç vermede ilk sıralarda olduğumuzu herkes biliyor. Vatandaş borca battı, ama bugün bakıyoruz önümüzdeki dönemde önerdikleri tedbirlere, Erdoğan Şahsım Hükümeti yine Kredi Garanti Fonu aracılığıyla borç vermekten söz ediyor. Sonra da borca batırıyor ekonomiyi, arkasından “en düşük borç bizde” diye böbürleniyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, kendisine bağlı, Türkiye’nin dış borcunun milli gelirine oranı 2001 krizinde bile görmediğimiz seviyelere ulaştı. İlk kez yüzde 60’ı aştı. Yani Türkiye, Erdoğan’ın devr-i iktidarlarında borç tsunamisi altında kaldı. Yine Uluslararası Finans Enstitüsünün raporuna göre gelişmekte olan ülkeler arasında, Çin’in arkasından borcu en hızlı artan ülke Türkiye.

Atma, din kardeşiyiz

Bunca makyaja rağmen, 2018’in ikinci üç ayında ülkede 5 milyon olan işsiz sayısı 2021’de 10 milyona dayandı. Bunun sorumlusu Erdoğan’ın, kendi il başkanlarına, AK Parti iktidarlarında, millete nasıl iş ve istihdam sağladıklarını ballandıra ballandıra anlatışını ibretle izledik. Hem sorumlusun hem de ballandıra ballandıra ben bunu çözdüm diyorsun. İnsanların işsizlikten kendini yaktığı bir ülkedeyiz ve hükümetin başı bu sözleri söylemekten utanmıyor, sıkılmıyor. Erdoğan Şahsım Hükümetinin işbaşına gelmesinden sonra son 3 yılda bırakın vatandaşlara yeni iş imkanları sağlamayı, yeni işler vermeyi, 668 bin yurttaşımız, olan işini kaybetti. Adama, atma, din kardeşiyiz derler. Erdoğan koruma ordusunu sarayında bırakıp, direksiyona atlasa, çarşıya, pazara gitse, ülkenin de vatandaşın da gerçek halini görecek. Milletin, esnafın, çiftçinin, nasıl borca battığını, nasıl sıkıntılı olduğunu anlayacak. Onun anlattığı bu masallara belki kendi il başkanları inanmıştır. Ama milletimiz artık kanmıyor. Millet herkesin ne yaptığını görüyor. Herkese notunu veriyor. İlk seçimde, bu hükümete tasdiknamesini verip eve göndermek için şimdi gün sayıyor.

Kiri, pası silip atacağız

Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarında, hepimizin için hakkın, hepimiz için hukukun, hepimiz için adaletin ve hepimiz için refahın yüzyılı olacak. Yeni kurallar, yeni kurumlar ve tüm bu köhnemişliği, kiri, pası silip atacak yeni kadrolarla, ülkemizi hep birlikte ayağa kaldıracağız. Bu ülkede dilleri kirleten nefret söylemini bitireceğiz. Bu ülkeyi sevmek noktasında buluştuğumuz tüm vatandaşlarımızı muhabbetle kucaklayacağız. Biz bu ülkede üretimi yeniden canlandıracağız. Doğru planlamayla, tarlada çiftçi alın terinin karşılığını alacak, mutfaktaki yangın sönecek. Sanayide yükte hafif ama pahada ağır, katma değerli üretim esas olacak. Bugün biyoteknoloji diyorsak, robotik diyorsak, yapay zekâ diyorsak, nesnelerin interneti diyorsak, ileri analitikler diyorsak, bunun için bize bilgi gerek, teknoloji gerek. Başka ülkelerdeki başarılı örnekleri inceledik, inceliyoruz. Ülkemizde yapılan hatalara ve sonuçlarına birebir şahit olduk. Paydaşlarımızla bir masanın etrafına oturacağız. Çağın şartlarının gerektirdiği yepyeni bir eğitim sistemini hep birlikte kuracağız. Hak, hukuk ve adalet zemini üzerinde üretimi, verimliliği ve refahı mutlaka artıracağız. Artan refahı hakça paylaşacağız. Kimseyi arkada bırakmayacağız, kimseyi açıkta, sahipsiz koymayacağız. Aile Destekleri Sigortalarımızla, hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesini sağlayacağız. Kurduğumuz yeni modelde doğamızın korunması, en önemli önceliklerden biri olacak. Ekonomik, mali ve çevresel sürdürülebilirliği, yapacağımız her işte göz önünde tutacağız. Biz hazırız. Dostlarımız hazır. Sandığı bekliyoruz. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
 
Soru – İngiltere’den Türkiye’de mülteci merkezi kurulacak bilgisine yalanlama gelmesine ve İngiltere Savunma Bakanlığı’nın özür dilemesine rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu o paylaşımını hala kaldırmadı, kaldırmayı düşünüyor mu?  

Faik öztrak – Benim bildiğim kadarıyla Savunma Bakanlığı özür dilemedi de, oradaki bir basın kuruluşu özür diledi, birincisi bu. İkincisi, İngiliz Bakan bölge ülkelerinde sığınmacı merkezi kuracaklarını yalanladı mı? Hayır. 2 gazeteci verdikleri bu haberi sildi mi? Hayır. Üstelik bu 2 gazetecinin çalıştığı gazete haberin kaynağının Savunma Bakanlığı olduğunu söyledi ve “biz haberimizin arkasındayız” dedi. Ben, bu soruyu soran da bir haberci olarak sorusunu gözden geçirmelidir diye düşünüyorum.
 
Soru – Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığı için il ve ilçe örgütlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun isminin dillendirildiği belirtiliyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş ise aday olabileceğini işaret etti. Yavaş, günü geldiğinde aday ol derlerse bunu konuşuruz dedi. Adaylık tartışmalarına ilişkin sizin yorumunuz ne olacak?
 

Faik öztrak – Seçilecek Cumhurbaşkanı çok zorlu bir görevle karşı karşıyadır. Bu nedenle bizim gündemimizde bugün Cumhurbaşkanı’nın ismi değil, nitelikleri ön plana çıkmaktadır, yapacakları ön plana çıkmaktadır. Ama saray çok merak ediyorsa, getirsin erken seçim sandığını, adayımızın kim olacağını hemen açıklayalım.
 
Soru – Memur maaş zamlarına ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan, yüzde ortalama 31,2 zam yaptık diyor. Bu oranı neye göre söylediği konusunda bir fikriniz var mı? Devamında ise açıklanan oranlardan toplam zam oranı yüzde 28. Hesaptaki bu fark nereden geliyor? Ayrıca Erdoğan en düşük memur maaşı 4348 TL’den 5700 TL’ye yükseltilmiştir dedi. 2023’ün ikinci altı ayıyla birlikte alınacak zamlı maaş oranı değil mi bu? Sizin bu açıklamalara ilişkin yorumunuz nedir?
 

Faik Öztrak – Şimdi Erdoğan’ın şöyle bir huyu var, vatandaşa verdiğini 6 sıfırlı eski parayla, vatandaştan aldığını da sıfırsız yeni parayla söylemeyi seviyor. Memur maaşlarına gelince bu memur maaşlarıyla ilgili olarak da sineği tutmuş, kanadından yağ çıkarmaya çalışıyor. Şimdi tabi 2 yıllık oransal artışları topluyor, onun üzerine birde toplu sözleşme ikramiyesi gibi bazı ek artışları koyuyor, hepsini topluyor, çarpıyor, bölüyor, 31’i zorlaya zorlaya buluyor.
Şimdi buradan soruyorum, yani neden artışları yıl yıl vermiyor? Neden tek bir yıllık artışla başlamıyor? Çünkü kendisi de gayet iyi biliyor ki enflasyonu gelecek yıl öngörülen verdiği zam seviyelerine düşüremeyecek. Memura, refahtan pay veremeyecek. Dolayısıyla bunu söylemek yerine, 2 yıllık toplam maaş artışını dikkate alıyor, ona göre hesap yapıyor. İkinci soruya gelince, Erdoğan’ın söylediği maaşlar aslında 2 yıl sonra alınacak maaşlar. Ben memurlarımıza buradan sesleniyorum, 2 yıla kim öle kim kala. Milletin önüne gelecek ilk sandığın arkasından Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında memurumuzu hem gerçek enflasyona ezdirmeyeceğiz hem de refahtan ve büyümeden pay vereceğiz. Gelir gelmez yapacağımız ilk işlerden biri memurumuzun ve emeklilerimizin bu iktidar döneminde kaybettiklerine kendilerine iade etmek olacaktır.
Teşekkür ediyorum."


Hibya Haber Ajansı