HUDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, gündemi değerlendirdi.

Sağlam şu açıklamalarda bulundu:

KRİPTO VARLIKLAR ÜZERİNDEN YAPILAN VURGUNLAR

30 Mart tarihli açıklamamızda kripto paralara olan yönelim ve sektörün barındırdığı aşırı risklere dikkat çekmiş, tedbir alınması gerektiğini vurgulayarak makul kriterler getiren bir mevzuatın en kısa zamanda yürürlüğe konulmasını gerektiğini dile getirmiştik. Nitekim yaptığımız uyarıdan iki hafta sonra, devasa rakamlarla yerel kripto platformlarından kaynaklanan vurgunlar yaşandı. Pandemi nedeniyle bazı yatırımların sekteye uğraması, çoğu kişiyi elindeki parayı farklı mecralarda değerlendirmeye yöneltti.  Son süreçte işlem hacmi ve aşırı fiyat yükselişi nedeniyle kripto para cazip hale gelince çoğu kişi risklerine aldırış etmeden bu alana yönelmiş, Türkiye bu sektöre yönelen dördüncü ülke durumuna gelmişti.

Devasa para akışının yaşandığı kripto para platformları hiçbir engele takılmadan faaliyetler yürüttü. Bu denli insan sayısı ve işlem hacmi göz önüne alındığında bugüne kadar bu sektöre dönük hiçbir yasal çerçevenin oluşturulmamış olması hükümetin kusuru olarak kayda geçmelidir. Nitekim geç kalınmış bir adım olmakla beraber, devasa vurgunlar ve beraberinde getirdiği mağduriyetlerden sonra yetkililer yasal düzenlemelerin en kısa zamanda yapılacağını açıkladılar. Bu düzenlemeler bir an önce yapılmalı, spekülatörlere ve vurgunculuk hayali kuranlara karşı sıkı tedbirler alınmalıdır.

ELEKTRİK FATURALARINA YENİ ZAMLAR MI GELİYOR?

Hükümetin elektriğe yeni zamlar yapmayı gündemine aldığı görülmektedir. EPDK‘nın internet sitesinde yayımladığı yönetmelik taslağı ile 2018 yılından beri yerli kömür kullanan termik santrallere ödenen kapasite desteğinin kapsamı genişletilerek ithal kömür ve doğalgaz kullanan santrallere de ödemenin önü açılmaktadır. Gerekçe olarak; pandemi ve buna bağlı gelişen ekonomik daralma ile birlikte elektrik fiyatlarının aşırı düşmesine ithal girdi kullanan santrallerin piyasa koşullarında faaliyetlerine devam edememesi ve Pandemi sonrasında elektrik arz güvenliğinin sağlanması gösterilmektedir. Oysa pandemi öncesi elektrik kullanım oranı ile Pandemi döneminde elektrik kullanım oranı arasında ciddi bir fark yoktur. Elektrik üretim potansiyelinin 96 bin megavata ulaştığı, tüketilenin ise 45-55 bin megavat aralığında seyrettiği gerçeği, arz güvenliği acısından pandemi sonrası için de sorun olmayacağını göstermektedir. Ödeme yapılması planlanan santraller yap işlet modeli ile kurulmuş, 13 yıldan fazla piyasada faaliyet göstererek ciddi kârlar elde etmiş ve ekonomik ömürlerini tamamlama noktasına gelen santraller olması dikkat çekicidir. Santrallere yapılacak bu destek de elbette tüketici faturalarına yeni zamlar olarak yansıyacaktır.

Bu mevzuat değişikliği piyasa şartlarını bilerek faaliyet gösteren ithal kömür ve doğalgaz kullanan santrallerin ömürlerini uzatacak, vatandaşın yükünü ağırlaştıracaktır. Hükümetin elektrik santrallerini kurtarmak gibi bir görevi olmadığı gibi vatandaşın da onların yükünü kaldırmaya takati yoktur. Hükümetten beklentimiz sermayenin değil vatandaşın yanında durması ve söz konusu taslak yönetmeliğin yayımlanmamasıdır.

AKDENİZ GÖÇMEN MEZARLIĞINA DÖNMÜŞTÜR

Geçtiğimiz günlerde Akdeniz’de yaşanan tekne kazası sonucu en az 100 düzensiz göçmen hayatını kaybetti. Özellikle 2014 yılından bu yana yaşanan istikrarsızlık sonucu Akdeniz’de yaşanan facialar günden güne artmakta ve neredeyse gün başına 6 ölüm olarak istatistiklere yansımaktadır. Emperyalist dünyanın, huzuruna ve güvenliğine kast ettiği halklar hem kendi vatanlarında hem kaçış yollarında felaketlerle karşı karşıya kalmaktadır. İç savaşların körüklendiği, dış müdahalelerde sivil kayıpların umursanmadığı ortamlar, dünyanın farklı bölgelerinde milyonlarca sivilin göç yollarına düşmesine neden olmaktadır.

Sömürgeciliğin özellikle Afrika üzerinde bıraktığı yıkım, Afganistan, Suriye, Irak, Arakan, Libya gibi ülkelerin iç savaşa sürüklenmiş halkları, deniz yollarını kullanarak yeni bir hayat kurma umuduyla yola çıkmaktadır. Bu savaşın müsebbipleri ise ülkelerine kast edilen bu insanları denizlerde de aç ve susuz bırakarak, hatta Yunanistan ve İtalya örneklerinde olduğu gibi botlarına saldırarak ölümlerine sebebiyet vermektedir. İnsan kaçakçılığı sektörünün de, en acımasız şekilde istismar ettiği bu vakıa, şu anda insanlığın en mühim meselesi haline gelmiştir. Kayıpların neredeyse tamamı Müslüman dünyadan olmasına rağmen Müslümanların vurdumduymazlığı, elem vericidir. Kaosun yaşandığı yerlerde barışın tesisi için bütün Müslümanlar artık inisiyatif almak zorundadır.

FİLİSTİN SEÇİMLERİ VE BAE’NİN İHANETİ

İşgal ve abluka altında olan Filistin’de 15 yıl sonra gerçekleştirilecek seçimlerin iptal edilmesi için Siyonist çete ve iş birlikçi rejimler tarafından Filistinli taraflara baskı yapılmaktadır. Bu doğrultuda seçimlerde aday olanlar gerekçe gösterilmeksizin gözaltına alınmakta, Mescid-i Aksa’ya yönelik tahrik amacı güden saldırılar gerçekleştirilmektedir.  15 yıl sonra mevcut bölünmüşlüğün sona ermesine vesile olacağı düşünülen ve Filistin’in geleceği için yeni bir umut kapısı olan bu seçimlerin Siyonistlerce sabote edilmesine izin verilmemelidir. Seçimlerin güvenli bir ortamda gerçekleşmesi için BM öncülüğünde bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır.

Siyonist rejimle normalleşme ihanetine imza atan BAE Filistin seçimlerini iptal ettirme çabalarının yanı sıra, Kudüs’te Filistinlilere ait mülkleri satın almak suretiyle Siyonist rejimin Kudüs’ü ele geçirme projesine hizmet etmektedir. Ramazan ayında Filistinlilere yönelik saldırılarını kasıtlı olarak arttıran, ibadet edenlere müdahale eden Siyonist rejime hizmet, Müslümanlara ihanettir. BAE, Siyonist rejime hizmet eden politikalarından ivedilikle vazgeçerek, mağdur Filistin halkının çıkarlarını muhafaza etmelidir.

  ‘KERKÜK'TE KÜRT KÖYLERİ BOŞALTILMAK İSTENİYOR’ İDDİASI!

Kerkük’ün Pirde ilçesine bağlı Kürt köylerinin, Iraklı güçler tarafından çeşitli bahanelerle boşaltmaya zorlandığı iddia edilmektedir. Elektrik verilmeyen ve güvenlik gerekçesiyle sık sık müdahale edilen Kürt köylerinde, Irak yönetiminin demografik yapıyı Kürtler aleyhine değiştirmeye yönelik bu adımları endişe vericidir. Etnik ayrımcılığa maruz bırakılan ve evlerini terk etmek zorunda kalan köylülerin durumu uluslararası bağımsız kuruluşlarca tetkik edilmelidir. Demografik yapının değiştirilmesine yönelik faaliyetler ‘insanlık suçu’ kabul edilerek engellenmeli ve bunu hedefleyenler mahkûm edilmelidir.

BATILI DEVLETLER HİÇBİR ZAMAN ERMENİLERİN DOSTU OLMAMIŞTIR

Soykırımı tarih boyunca gelenek haline getirmiş batılı devletlerin “soykırım” iddiasıyla Ermeni halkının geçmişini suiistimal ederek kendi çıkarlarına alet etmeleri hiç şaşırtıcı değildir. Tıpkı Rusya’nın bazı Ermeni örgütleri ile işbirliği yaparak onları kendi emellerine alet ettiği gibi. Birinci Dünya harbi günlerinde Kürdü, Ermenisi, Türkü, Arabı ve diğer adları ile bu coğrafyada yaşayan bütün halklar çok ağır imtihanlara, zulümlere ve trajedilere maruz kaldı. İnsanlığın yaşadığı en ağır travmalardan biri olan birinci dünya harbi ve sonrasında yaşanan acıların hâlâ insanlıktan nasibini almamış batılılar tarafından kirli emellerine alet edilmesi, ibret alınması gereken bir vakadır.

İnsanlık tarihinin en acılı sayfalarından olan bu döneme sadece ibret alınması ve bu acıların bir daha yaşanmaması için bakılmalıdır. İslam’ın hüküm ve otorite sahibi olduğu hiçbir tarihte zulüm ve soykırımlar yaşanmamıştır. Ne zaman ki güç ve iktidar batılıların ve diğer emperyalistlerin eline geçti, bu tür trajediler güç yetirebildikleri coğrafyalardan hiç eksik olmadı. Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki; ne ABD, ne Fransa gibi batılı ülkeler, ne de Rusya hiçbir zaman Ermenilerin dostu olmamıştır. Bugün de geçmişte yaşanan trajedileri siyasi çıkarlarına alet etmekten başka bir şey yapmıyorlar. Geçmişteki bu acılardan ders çıkarılması gerektiği gibi emperyalistlerin bu kirli emellerinin farkına varılmalı ve ibretler çıkarılmalıdır.