Edoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"Son iki gündür gerçekleştirdiğimiz zirve toplantımızda da bu çalışmalarımız nihayete erdi bu vesileyle koronavirüs salgınının etkilerine rağmen dönem başkanlığı görevini başarıyla icra eden İtalya'yı tebrik ediyorum.

G20 Roma Zirvesi'nin tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Değerli arkadaşlar zirve oturumlarında öncelikli olarak küresel ekonomik görünüme ilişkin son gelişmeleri ve temel riskleri değerlendirip salgının olumsuzluklarının hissedilmeye devam ettiği bir dönemde sıkıntılarımızı bertaraf edecek ekonomilerimizin dayanıklılığını artıracak politikaları ele aldık.

Küresel ekonomi 2021 yılında toparlanmaya başlasa da ekonomilerimiz halen ciddi meydan okumalarla karşı karşıya bulunuyor. Özellikle emtia fiyatlarında ve borçluluk oranlarında tarihi seviyelere varan artışlar yaşanıyor.

Küresel enflasyon baskısı gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun tüm ekonomileri derinden sarsıyor.

Uluslararası kuruluşların raporları bu enflasyon baskısının bir süre daha devam edeceğine işaret ediyor.Tedarik zincirinde meydana gelen kırılmaların olumsuz yansımalarının ise boş kalan market rafları ve uzayan benzin kuyruklarında zaten görüyoruz.

Türkiye küresel dalgalanmaların kendi vatandaşlarına olan etkilerini en az düzeyde yansıtan bir ülke salgının ilk günlerinden itibaren hayata geçirdiğimiz destek ve teşvik paketleri ile halkımızın tüm kesimlerinin yanında olup  ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar dışında farklı projeleri devreye almayı sürdürüyoruz.

Yatırım üretim ihracat ve istihdam konusunda sürekli artan bir tempoda yükseliş içindeyiz. Kendi ekonomimizi geliştirmenin yanında biriken üretim ve lojistik dengelerinin yol açtığı küresel istikrarsızlığın önüne geçilmesine katkıda bulunmak için de gayret gösteriyoruz.

Bu anlayışla zirve görüşmelerinde uluslararası ticarette tedarik zincirlerinin sorunsuz işlemesinin önemini özellikle vurguladık.

Dünya Ticaret Örgütünün merkezinde yer aldığı kurallara dayalı serbest ve ayrımcı olmayan çok taraflı ticaret sistemine desteğimizi bu vesileyle tekrarladık. Küresel finans sisteminin kontrolü elinde bulunduran kuruluşların hiçbir makul ekonomik gerekçesi olmayan siyasi amaçlı manipülasyonlara alet olmaması gerektiğini düşünüyoruz.

Aksi takdirde özellikle bizim gibi ekonomik büyüme potansiyeli yüksek olan ülkelerin uluslararası kuruluşların işleyişine ve niyetlerine dair şüphelerinin artacağını belirtmek istiyoruz. Salgını sürecinde yaşananlar bu doğrultuda daha dikkatli daha adil ve ilkeli davranılması hususunda herkese ibret olmalıdır.

Son bir buçuk iki yıldır şahit olduklarımız tüm insanlığın temel sağlık hizmetlerine ulaşmasının önemini ortaya koymuştur.

Salgınların önlenmesine yönelik araç gereç aşı ve tedaviye erişim ayrıcalık değil temel bir hak hepimiz güvende olmadan hiçbirimiz kendini güvende hissedemez. Türkiye olarak bu anlayışla salgının başından beri ülkemizden talepte bulunan 160 ülkeye ve 12 uluslararası kuruluşa tıbbi ekipman ve kritik malzeme desteği sağlandı.

Ülkemizde misafir ettiğimiz sığınmacıları kendi vatandaşlarımızdan ayrı tutmadan istisnasız herkesin sağlık hizmetlerine ve tüm temel ihtiyaçlarına erişimini temini salgın döneminde savunduğumuz ve hayata geçirdiğimiz insanı merkeze alan politikaları şimdi de aşıya adil erişim konusunda sergiliyoruz.

Bir tarafta yüz milyonlarca insan da ilk doz aşıya ulaşamazken diğer tarafta turizm amaçlı uzay seyahatleri için yüz milyonlarca dolar harcanıyor.

Bir tarafta yoksulluğun olduğu diğer tarafta lüksün ve şatafatın hüküm sürdüğü bu adaletsiz düzenin daha fazla devam etmesi mümkün değildir.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından tanınan aşıların özellikle uluslararası arenada ayrımcılığa tabi tutulması kabul edilemez.

Aynı şekilde aşının şantaj veya politika  dikte aracı olarak da kullanılması son derece yanlıştır. Bu ihtiyacımızı ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması yönündeki değerlendirmelerinizi diğer G20 liderleri ile de paylaştık.

Nitekim biz Türkiye olarak kendi geliştirdiğimiz aşımız Türkovakla ilgili çalışmalarımızı insan odaklı bir yaklaşımla götürüp klinik deneylerinin son aşamasına geldiğimiz yerli aşımızı İnşallah vatandaşlarımızla birlikte tüm insanlığın istifadesine sunacağız.

Ecdadımızın mirası çocuklarımızın da bize emaneti dünyamızı bencilce tüketmeye devam edersek. Belki de bizlere nefes alabilecek bir atmosfer içecek bir damla su ekecek bir karış toprak dahi kalmayacak.

Son dönemde yaşadığımız doğal afetler iklim değişikliğinin tabiat üzerindeki olumsuz etkilerini açıkça ortaya koyuyor.

İklim değişikliği insan hayatı iktisadi büyüme  ve sürdürülebilir kalkınma için ciddi bir tehdittir bir tehdit kaynağıdır.

İklim değişikliği ile mücadelede acilen somut ve gerçekçi çözümlere ulaşmamız gerektiğine vurgu yaptık.

Türkiye olarak Paris iklim anlaşmasını geçtiğimiz hafta onayladık.

Tabii bu süreçte küresel bir mücadele olan iklim değişikliğinde ülkelerin eşit bir konumda bulunmadığına da dikkat çektik.

Yeşil Kalkınma devrimi hedefiyle inşallah bu alanda tüm dünyada öncü bir rol üstleneceğiz.

Bu çerçevede belirlediğimiz 2053 net sıfır emisyon niyet beyanımızı G20 liderleri ile paylaştık. Hazırlayacağımız eylem planları ile bu alanda ülkemize ve uluslararası camiaya katkılarımızı sunacağız.

Gelişmekte olan ülkeler arasındaki yük paylaşımının acil bir şekilde yapılması önemlidir. Dünyanın çevreyi en fazla kirleten ülkelerinin düzensiz göçle mücadele harcadığı miktara bir bakın bu rakam iklim değişikliği ile mücadeleye ayırdıkları meblağdan yaklaşık 2 kat daha fazladır.

Karşımızdaki bu çarpık tablo gerçekten utanç vericidir. Benzer tutarsızlıklar terörle mücadeleden insani yardımlara kadar birçok alanda yaşanmaktadır.

Bu meselelerde gelişmiş ülkeler sorumluluk almaktan özellikle maddi olarak üzerlerine düşeni yapmaktan kaçmakta. İklim değişikliği ile mücadelemizin bir diğer boyutunu çevre hassasiyetlerimiz oluşturuyor.

Bu konudaki küresel sorunların ancak ortak çaba ile çözülebileceğini bir kez daha vurguladık.

Türkiye erozyonla mücadelede dünya lideri konumunda bir ülkedir. Orman varlığını artıran nadir ülkelerden biriyiz.

Yenilenebilir enerji kaynaklarımızı geliştirmek için çok ciddi yatırımlar yapıyoruz.

Gıda güvenliğini ön plana çıkarttık. Salgının küresel ölçekte gıda krizini daha da derinleşti girdiğini görüyoruz.

1 milyara yakın insan temel gıda maddelerini erişimde sıkıntı çekiyor.

Her yıl toplam değeri 1 trilyon doları bulan gıda maddesinin çöpe gitmesinin hiçbir makul açıklaması olamaz.

Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın içinde bulunduğumuz çağda artık hiç kimsenin bana ne başkasından deme lüksü yoktur.

Her gün 100 milyonla yüz milyonlarca insanın yatağa aç girdiği her yıl milyonlarca çocuğun bir dilim ekmek bulamadığı için can verdiği bir dünyada açık söylüyorum hiçbirimiz kendimizi emniyetteyiz dememeliyiz. Ruh taşıyan kalp taşıyan vicdan taşıyan insanlar olarak hepimiz sahip olduklarımızı sorgulamak yoksulları hatırlamak yoksullarla çok daha fazla empati kurmak mecburiyetindeyiz.

G20 Liderler Zirvesi’nin de temasını oluşturan refahı özellikle sağlayacak bunun yolu kendi dışımızdaki acılara kulaklarımızı kapatmaktan değil mazlum ve mağdurlara gönül kapılarımızı açmaktan geçiyor.

İşte salgın hem mevcut düzenin bu çarpıklıkları gözler önüne sermiş hem de tüm insanların aynı gemide olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır.

Dünyanın dört bir yanında yaptığımız kalkınma yardımlarında bu konuya hep hassasiyet gösterdik.

Balık vermekten ziyade balık tutmayı öğretmeyi hedefleyen projelerle pek çok yerde.

Milli gelire göre dünyanın en fazla insani ve kalkınma yardımı yapan ülkelerinden biriyiz.

Suriye'deki savaştan kaçanlar olmak üzere 5 milyona yakın yerlerinden edilmiş insana ev sahipliği yapıyoruz.

12 Ekim'deki Afganistan konulu G20 olağanüstü zirvemizde konunun mutlaka bu platformun gündeminde yer alması gerektiğini vurgulamıştık. Ayrıca G20 bünyesinde bu maksatla bir çalışma grubu oluşturulmasını önermiştik. Bu grubun başkanlığına da talibiz.

Günlük zirve boyunca pek çok ikili görüşmede gerçekleştirdik. Muhataplarımızla ülkelerimiz arasındaki konuları bölgesel ve küresel gelişmeleri değerlendirme imkanı  bulduk.

Bu kapsamda ev sahibi İtalya'nın Başbakanı Draghi - Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Leyen Hollanda Başbakanı Rutte Endonezya Başbakanı Widodo Amerikan Başbakanı Biden Fransa Başbakanı Macron Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Michel ve Almanya Şansölyesi Merkel ile bir araya geldik.

Yine zirve sırasında farklı ülkelerden katılımcılarla görüşmelerimiz oldu 2 gün süresince gerçekleştirdiğimiz istişareleri küresel, ekonomik ve siyasi istikrar için hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz."


Hibya Haber Ajansı