İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başbakan adayımız Akşener” sözlerine yanıt verdi. Akşener, “Kendisine teşekkür ediyorum ama şöyle biri durum var. Ben ‘Başbakan olacağım’ iddiasını ortaya koyduğumda ‘Cumhurbaşkanı adayı değilim’ dedim. Başbakan adaylığını da seçim sonrasında İYİ Parti’nin alacağı oylara bağladım. Yani milletimizin kararına göre başbakan adayı olabileceğim. Dolayısıyla burada bir pazarlık söz konusu değil.” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, FOX TV ekranlarında İsmail Küçükkaya’nın sunduğu Çalar Saat programına konuk oldu.

Batı dünyasının Ukrayna işgalinde sınıfta kaldığını belirten Akşener, Türkiye’nin bu yanlışlar karşısında tutum olması gerektiğini söyledi.

Elektrik üretimi için zeytinlik alanlarda madencilik faaliyeti yürütülmesinin önünü açan düzenlemeye karşı yapılan “Ağaçları tekrar dikeceğiz” şeklindeki savunmalara tepki gösteren Akşener, “Bu gerçekten bilime, hayata aykırı. İnsanlarla alay etme anlamına geliyor.” dedi.

Bebek bezi, bebek maması ve hasta bezinden alınan yüzde 18’lik KDV’nin kaldırılması için verilen önergenin AK Parti ve MHP oyları ile reddedilmesine değinen Akşener, “Bu, İYİ Parti’nin önerisi ama ‘Evet’ dediğiniz zaman size de fayda sağlar. Türkiye’nin geldiği noktada vatandaş unutulup gidiliyor.” şeklinde konuştu.

Akşener, partisinin yarın iktidara gelmesi durumunda enflasyonun 1 yılın sonunda yüzde 10’un altına ineceğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın doktorlara yönelik ‘giderlerde gitsinler’ sözlerine sert çıkan Akşener, “Bunun arka planında düşman ilan edip seçmenini konsolide etmek var.” değerlendirmesinde bulundu.

İlk seçimlerde Cumhurbaşkanlığı makamının değişeceğini vurgulayan Akşener, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Başbakan adayımız Sayın Akşener” sözlerine de yanıt verdi.

Akşener’in konuşmasından satırbaşları şöyle:

"(İstanbul’da kar alarmı) Buraya gelmeden Sayın İmamoğlu ile görüştüm. Kendisinin İstanbullular’dan bir ricası oldu. Çok zorunlu olmadıkça bugün ve yarın trafiğe çıkmamalarını rica etti. Ayrıca ben kişisel olarak şunu söyleyeyim; belediye, karayolları devletindir. Bunlarda iktidar-muhalefet diye bir şeye bakılmaz. Muhalefet iktidardan, iktidar muhalefetin sisteminden güç devşirmeye, insanların zararından artı değer devşirmeye çalışmamalıdır. Dolayısıyla bu seferki karda inşallah bu koordinasyon oluşur.

(Rusya’nın Ukrayna’yı işgali) Keşke Antalya’daki görüşmeden bir sonuç çıksaydı. Çok mutlu olur, sevinirdik ama kayda değer bir şey çıkmadı. Yan yana gelinmesini sıfır noktasında değerlendirmiyorum. Bu adımlar güzel ama sonuç çıkasını temenni ediyorum. Şimdi dünyada bir şey yaşandı. Bunu görmezsek meseleyi anlayamayız. Neoliberalizm denilen kapitalizmin yeni bir yere evrildiği süreçlerde, otoriter rejimlere batı dünyası gözlerini kapattı, oraları ucuz ürettim üssü gördü, Putin’e de benzerlerine de kol kanat gerdi. Böyle olunca otoriter yönetimler yayılmaya başladı. Gelinen noktada Ukrayna’yı işgale kalkışan bir Putin ile karşı karşıyayız. Ben Rusları, Rusya’yı kast etmiyorum. Çünkü bu liderlerin sırtını sıvazlayan bir Batı dünyası var. Batı dünyası dediğim çerçeveden baktığı için Ukrayna işgalinde sınıfta kaldı.

Burada yapılan iş yanlış. Türkiye bu yapılan işin yanlışlığı konusunda tutum almalı. İkincisi buna batı dünyası da biz de göz yumarsak yarın Asya-Pasifik’te neler olacağını anlayamayız. Tayvan, Pakistan, Hindistan… Batı gözünü yummaya devam ederse bunların sonucunda dünya bambaşka bir yere evrilir.

Türkiye, Putin’in karşısında yaptırımların yanında yer almalıydı. Ancak Türkiye’nin dış politikası kişisel bir dış politika olduğu için ve dış politika iç politikanın malzemesi olduğu için asimetrik bir ilişki biçimi var. Yani enerjinizin önemli bir noktasını bağlamışsınız, üstüne üstün nükleer enerjinizi de ona bağlamışsınız. Yani bütün yumurtaları aynı sepete koymuşsunuz. Halbuki Azerbaycan var, Asya’daki Türk cumhuriyetlerinde hem petrol hem de gaz var. Bu sepeti çoğaltabilirdiniz.  İkincisi Putin’in karşısında öyle bir ilişki biçiminiz var ki, ağzınızı açamıyorsunuz. Bu dış politika çok problemli.

Aynı zamanda Ukrayna ile de yakın bir ilişkiniz var. Ukrayna silah sanayinizin, savunma sanayinizin önemli bir partneri. İnanılmaz bir faydası var. Dengede götürebilirsiniz buna itirazım yok ama bir yandan İHA – SİHA satacaksınız diğer taraftan da birilerini Rusya’ya göndereceksiniz İHA’ları SİHA’ları tarım için gönderdiğinizi söyleyeceksiniz. Buna dünya güler. Bu ilişkinin Türkiye’ye çok zarar verdiğini düşünüyorum.

Denge politikası aslında bir dengesizlik. Anadolu’da bir söz var; “Tavşana kaç tazıya tut” Dış politika böyle olamaz.

(Zeytinlik düzenlemesi) Biz sizinle her programda tarım konuştuk. Ukrayna – Rusya savaşında ortaya ne çıktı? Enerjiden tutun buğdaya kadar Rusya’ya ne kadar bağlı olduğumuz ortaya çıktı. Ukrayna’ya da ayçiçek yağı üzerinden bağımlılığımız olduğu ortaya çıktı. Bu çerçeveden baktığınız zaman ayçiçek yetiştirebilirsiniz, buğday üretebilirsiniz. Ama çiftçi bunu pahalıya üretiyor deyip Türkiye üretimden çıktı. Sonuç itibarı ile gelinen nokta bu. Kovidle ders alırlar zannetmiştik. Kovid esnasında da tarıma yönelik önerilerde bulunduk.  Bunun üzerine siz zeytini ortadan kaldırıyorsunuz. Arkadaş 300-500 yıllık ağaçları sökeceksiniz, orada maden çıkarılacak sonra onları yerine koyacaksınız. Bu gerçekten bilime, hayata aykırı. İnsanlarla alay etme anlamına geliyor. Birisinin bunu olabileceğini söylemesi bize hakarettir.

Sayın Erdoğan’ın geldiği nokta şu; milletin adamıydı şimdi yandaşın adamı haline geldi. Rantın adamı haline, ‘bay kriz’ haline geldi. Sonuç itibari ile kendisine önerilen her şeye, doğru dürüst bakmadan, ‘tamamdır’ deyip yürüyor. Ekonomi ve tarımı yöneten bürokrasi takımına baktığınız zaman içler acısı.

Tarım Bakanı gitti. Biz kaç senedir bu arkadaşın tarım zararlısı biri olduğunu söylüyoruz. Yeni gelen bakan umarım bu arkadaşın yıktığı-yaktığı her bir konuyu yeniden gündeme alır ve tarım üreticisine destek olur. Köylü tarlasına gübre atamadı. İnşallah nisan ayında verecekleri gübrenin yarısını devlet karşılar.

("Bebek bezinden vergi alınmasın" teklifinin reddedilmesi) Benim bunun sebebini anlamam mümkün değil. Siz anlayabilir misiniz? Denizli Milletvekili Yasin Öztürk’ün, bizim arkadaşların, İYİ Parti’nin önerisi ama ‘Evet’ dediğiniz zaman bu size de fayda sağlar. Şimdi Türkiye’nin geldiği noktada vatandaş unutulup gidiliyor. Benim esnaf gezerken de dikkat çekmeye çalıştığım nokta buydu. Esnaf için müşteri velinimet, bizim için de seçmen velinimettir. Bütün bunlara baktığınız zaman seçmen velinimet olmaktan çıkmış. İlgili şahıs ‘Ben şapkamı assam seçilirim’ diyor. Bu Sayın Erdoğan’ın milletin adamı olmaktan rantın adamı olmaya geçişinin başka bir ispatı da arkadaşlarının aldığı tutum.

Sayın Erdoğan’ın bugün çıkıp “Ey milletim kusuruma bakmayın. Bu ekonomimin her alanına kolumu soktum, bu hale geldi. Şu an itibari ile ekonominin hiçbir alanında olmayacağım. Merkez Bankası’nın özerkliğini sağlıyorum. Başına da çok liyakatli birini geçiriyorum. Ekonominin başına da hesap verebilir insanlar getiriyorum. Asla hiçbir şeye karışmıyorum” dediği anda göreceksiniz Türkiye’de neler olur? Bir kere birçok şey kendiliğinden değişir. Güven başlar. 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doktorlara yönelik sözleri) Gözden kaçan bir şey var. Sayın Erdoğan düzenli olarak grupları düşman ilan eder. İktidara ilk geldiğinde hatırlayın doktorların hiçbir işe yaramadığını, iğneleri hemşirelere yaptırdığını söylemişti. İyi tahsil görmüş insanlara karşı genel bir alerjisi mevcuttur. Bunun arka planında düşman ilan edip seçmenini konsolide etmek var. Bu bilerek yapılan bir iş.

(Akaryakıt zamları) Rusya’nın yayılmacı politikası var. Bunu yapabilmek için 650 milyar dolara yakın bir parayı kenara koydu diye okuyoruz. Bizim böyle zor bir durumda kaldığımızda ihtiyat akçemiz gitti. Merkez Bankası’nın rezervleri gitti ama daha ilginç bir şey var. Böyle durumlarda vatandaşı koruyabilmek amaçlı dereye sokabileceğimiz bir fon vardı, o da gitti. Gelinen noktada dolar x lira artıyor aynı anda zam geliyor. Çünkü bu aradaki mekanizmalar olmadığı için. Bütün bunların özü iş bilmezlik, savurganlık, israf ve yolsuzluklardır.

Türkiye her türlü üretimden çıktı. Elektriğe, mazota gelen bu zamlarla sanayici neyi üretebilir? Ucuz üretim yapsın ki satsın denilen bir mantık var. Halbuki ucuz üretim yerine tam tersi marka ürettiği, katma değerli ürün ürettiği bir sisteme geçmemiz lazım.  Peki bütün bunlara baktığınızda o paranın bol olduğu zamanlarda Türkiye betona yatırım yaptı. Betonla beraber 5 tane şirket ortaya çıktı. Bunun neticesinde de her şeyin üstünde korunan bir insan grubu ortaya çıktı.

(Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyareti) Türkiye’nin her bir şehri kıymetli. Bu şehirlerde yaşayanlar birinci sınıf vatandaş. Türkiye’nin her bir vatandaşının cebinden çıkardığı nüfus kağıdı bu ülkenin tapu senedi. O nüfus kağıdında ağa da paşa da sensin. Dolayısıyla biz böyle bakıyoruz ve bu ziyaret güzel bir şey. Burada vatandaşın ayağına gidilmesi önemli.

(Seçimler ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem) İster 2023’te ister daha önce yapılacak seçimde Cumhurbaşkanlığı makamı değişecek. Millet İttifakı’nın adayı 13. Cumhurbaşkanı olacak. İkinci adım ise bu seçimde biz aynı zamanda Millet İttifakı’nın bileşenleri olarak -ki şu anda iki parti bu sistemin içinde henüz değil, çünkü Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem konusunda anlaştık. Ama diyelim ki bu noktada beraber olundu, parlamentoda da 300 civarında bu senaryoları çalışmamız lazım. Çoğunluğu alacağız. 300-360 ya da 400 milletvekili alındığında hem parlamenter sisteme geçiş, hem de Cumhurbaşkanlığı alındıktan sonra ki yapılacak işleri planlayacak, bunların ayrı ayrı senaryolarının üstünde çalışılacak durumdayız. Yeni hem Meclisi alacağız hem de Cumhurbaşkanlığını alacağız. Ancak bir hata yapılmasın, hatalı bir düşünceye girilmesin Cumhurbaşkanlığına yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz.

Benim kişisel önerim bu, tek adayla gidilmesi lazım geldiğini söylüyorum. Her şeyi Cumhurbaşkanı olacak kişi üzerinden tanımlarsak bu ucube sistemin değişmesi gerektiğini atlarız. Önemli olan bu ucube sistemin değişmesi. Biz bunları başaracağız.

Bu meseleyi devirecek bir durum yok. Son derece akıllıca gidiliyor. Biz 6 parti, her birimiz ayrı ayrı bu parlamenter sistemi çalışmıştık. 2019 Haziran’ında söylemişim, diğer siyasi partiler de kendi gözlerinden çalıştılar. Şimdi ortaklaştığımız konu şu; bunun hayata geçebilmesi için adım adım senaryoları çalışacağız.

Dolayısıyla bu masa yıkılmaz. Çünkü kimsenin kimsenin ayağına bastığı bir sistem değil. Buradaki tüm siyasi partiler seçime kendi görüşleri ile gidecekler. Her birimiz azami oranda oy almaya gayret edeceğiz. İlginç ve güzel bir şey var; biz aynı zamanda rakibiz ama seçmen alanı farklı farklı koridorlardan ilerliyor.

(Kılıçdaroğlu’nun “Başbakan adayımız Akşener” sözleri) Kendisine teşekkür ediyorum ama şöyle biri durum var. Ben ‘Başbakan olacağım’ iddiasını ortaya koyduğumda ‘Cumhurbaşkanı adayı değilim’ dedim. Başbakan adaylığını da seçim sonrasında İYİ Parti’nin alacağı oylara bağladım. Yani milletimizin kararına göre başbakan adayı olabileceğim. Dolayısıyla burada bir pazarlık söz konusu değil ama Sayın Kılıçdaroğlu’na gerçekten çok teşekkür ediyorum."

 

Sivil Düşünce Haber Portalı